Sealife Genel Müdürü KADİR DEREL ile krizi, sezonu ve Konyaaltı turizmini değerlendirdik.
Konyaaltı, ne Kundu, ne de kemer gibi olamadı, arada kaldı. Bunun yanı sıra güzel bir sahile ve hayatın içinde bir bölge olma özelliği var. Bunları göz önünde bulundurarak Konya altı otelciliğini değerlendirir misiniz?
Antalya’ dan bakıldığında Konyaaltı, iki sene öncesinde Asya tarafı, Lara ’da Avrupa tarafı gibiydi. Ayrıca Konyaaltı önceden acentelerin ve tur operatörlerinin paket turlarla satmadığı bir bölgeydi. Bu durumdan dolayı da, bölgede digital satışlar yani online rezervasyonlar etkili olmaya başladı. Bölgenin digital ortamdaki satışları zirve noktasına gelerek, Antalya’da KONYAALTI bu yönde öncü hale geldi. Bunun dışında yerel yönetimlerde bölgeyi farkedip, gerekli değeri vererek buraya yatırımların gelmesi için gerekli düzenlemeleri yaptılar ve sonuç olarak bölge yaşam & cazibe merkezi haline geldi.
Bölge için düşünülen iki büyük proje var. Bu projeler gerçekleşirse, Konyaaltı farklı bir kimliğe bürünür ve turizmde bundan payını alır. Bu projelerden biri Konyaaltı Sahil Projesi. Eğer proje gerçekleşirse ve gelen misafirlere kamp alanı gibi değil de, otel misafirlerininde rahatça denize girebileceği izole ve nezih bir proje olursa o zaman Konyaaltı markası daha da çok değer kazanacaktır. Son iki senedir bölgede otellerin sayısının çoğalmasıyla acentaların ve tur operatörlerinin bölgeye olan tavrı değişti ve ilgisi arttı.
Eskiden karma bir durum söz konusu idi. Bölgede oteller ve yerleşim alanları iç içeydi. Herkes sınırları içinde yaşamayı öğrendi. Artık; Sealife Family Resort Hotel, Porto Bello, Crowne Plaza ve Hotel Su yavaş yavaş satılabilir, tercih edilebilir bir pozisyondadır. Ayrıca, bölgedeki diğer konaklama tesisleri de tercih edilmeye başlanmıştır. Belediyenin hemen yan tarafında yaklaşık 400 odalı bir otel projesi var. Onunda iki sene içinde biteceğini düşünürsek ve arkasından birkaç otel daha bölgeye yapılırsa Konyaaltı turizminin çehresi değişecektir. Konyaaltı’nda farklı konseptleri bir arada sunma şansımız var ve bu renkli bir sinerji yaratıyor. Diğer bölgelere göre en büyük avantajımızda; bu bence. Bu yüzden burada daha dinamik bir yapı ve farklı bir konsept var.
Peki, bölgenin gelişimi Kemer ve Antalya turizmini nasıl etkiliyor?
Konyaaltı bölgesinin tercih edilmesi, doğal olarak komşu destinasyon Kemer ve Antalya’ya ayrı bir tarz ve renk getirecektir. Tercih edilmeyen hiçbir bölge veya ürün durduğu yerde harabeliktir, mezbebeliktir. Bölgelerin iş yapması, komşularına yarar sağlayacaktır. Kemer Bölgesi de; Konyaaltı bölgesinden digital satışlar anlamında yarar sağlayabilir.
Peki, bölge krizden nasıl etkilenecek?
Tabii öncelikle gelen misafir sayısının azalması anlamda etkileneceği kesin. Bunun yanında cirolarda ve fiyat olarak ta negatif etkilenecektir.. Fakat, bu yıl Kemer bölgesi verem olursa, Konyaaltı bölgesi sezonu gribal enfeksiyonla atlatır. Kundu, Konyaaltı ve Şehir merkezi hem ciro hem de konaklama anlamında diğer bölgelere göre daha az etkilenir. Mesela, bizim Alanya’da da bir otelimiz var. Orada herşeyi ile daha fazla etkileniyoruz. Alanya bölgesi de, hem kişi doluluğu, hem satış fiyatı, hem de ciro anlamında ciddi düşüşte.
Önümüzdeki 3 sene için öngörünüz nedir?
Politik olayları düşünmezsek, tabii ki bu kaybettiğimiz sihir yeniden tutturulursa çok kısa zamanda toparlanabiliriz. En azından bir rüzgâr çıkmalı ki arkamıza alıp ilerleyebilelim. Antalya’da,turizm global olarak Antalya turizmi olarak konuşulmayacak, artık her otel kendi gerçeklerine göre turizmi konuşacak ve değerlendirecek. Yani her koyun kendi bacağından asılacak… Herkeste farklı etkileşimleri olacağı için, herkes kendi yol güzargahını kendine göre çizecek. Bölgelere göre farklı sürelerde farklı şeyler olacak. Kemer’in ve Alanya’nın daha uzun sürelerde bu krizi atlatacakken şehir içi ve ona yakın bölgelerin daha çabuk atlatacak. Sonuç olarak; bu bölgedeki esnafı, turizm tedarikçilerini etkileyecek. Bence krizden çıkarılması gereken ders; otellerin ve acentaların kendi misafirlerini çeşitlendirmesi gerektiğini öğrendiği gibi, yerel yönetimlerinde Antalya’daki endüstriyi çeşitlendirebilmeyi öğrenmeliler. Turizm sektöründe ise en büyük görev THY’larına düşüyor. Antalya’da direk tarifeli uçuşların bir an önce başlaması gerekmektedir. Direk uçuşlar sağlanmalı ki, Antalya kasaba olgusundan çıkıp, metropol görünümüne kavuşsun. Direk tarifeli uçuşlar gerçekleşmediği sürece sektörün çabalarının bir tarafı hep eksik kalacak.
Konyaaltı turizmi halka barışık mı, halkla nasıl bir entegrasyonunuz var?
Tabi ki değil. Bölgede emeklilerin yoğun olduğu görülmekte ve oteller konutlarla dip dibe. Bölgedeki halk turizm hareketine son yıllarda alışmaya başlasa da Kundu ve Lara’da olduğu gibi turizmi sürükleyen bir halk desteği olduğunu söylemek mümkün değil. Emekli halk rahat ve sakin bir hayat sürmek için bölgeye geliyor. Onlar için turizm hareketinin gelişimi, sadece mülklerinin değer kazanması açısından önem taşıyor. Onun dışında kendi rahatlarını bozacak bir harekete destek vermiyorlar. Bölgede yaşamı destekleyen ve hayatı renklendiren yeni işletmeler açıldı bu durum bölgeyi hareketlendirdi. Ancak turizmin bölgede daha çok gelişebilmesi için bu bölgedeki halkında desteği şart. Son yıllarda halk bu hareketli yapıya alışacağının sinyallerini vermeye başladı. Bu destek gerçekleşirse turizm bölgemizde çığ gibi büyür.
Halkın dışındaki kesimin turizme bakış açısından bahseder misiniz?
Turizm mantelitesini bilen insanlar gerekiyor. Örneğin, senin gibi turizm geçmişi olan birisi olarak, sen sorunların özüne inebiliyorsun ve doğru sorularla doğru haberi ortaya çıkarabiliyorsun. Turizmi bilmeyen biri soru sorduğunda özüne inemiyor ve sorular hep sıradan oluyor. Bölgeye katkı için turizm mantelitesini bilen yerel yönetim, taksici, simitçi vb. kısacası turizmi bilen bir kesimin olması gerek.
Antalya, kasabaydı, şimdi büyük bir kasaba oldu. Bunu metropol görünümüne kavuşturmalıyız. Çünkü türkiye’de ikinci İstanbul olabilecek tek şehir bence Antalya. Bunu da senin gibi benim gibi insanlar başarabilir. Yerel yönetimlerinde dahil edileceği çalıştaylar yaparak bu sorunu çözüme kavuşturacak olan da yine bizleriz. Örneğin, İspanya turizmde vilayetlere ayrılmış ve vilayetler kendi bölgelerinin reklamlarını yaparak, pazarlıyorlar. Antalya’da bu şekilde kendini pazarlayabilir, birlik olup bunu gerçekleştirebilir. Antalya, turizmin başkenti olarak , kendini tek başına temsil etmeyi hak eden bir il.
Mayıs ayına doğru ilerlediğimiz şu günlerde Kemer’de açılmayan otellerin olduğunu biliyoruz. Sizin rezervasyonlardaki son durumunuz nedir?
Biz yaz aylarında ortalama 50-55 arası farklı milliyetten misafir ağırlıyoruz. Geçen sene rekorumuz 57 farklı milliyetten misafire bir günde hizmet verdik. Bu zaman zaman değişiklik gösteriyor. Bu yıl 13ayrı ülkede workshop ve fuarlara katıldık, ülkemizdeki terör olaylarının etkisiyle güvenlik konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı, 40 değişik milliyetten misafire hizmet ettik. Kış döneminde en iyi 28-30 arası değişik milliyet misafire hizmet ediyoruz. Önceden 35 değişik milliyetten misafirimiz oluyordu. Orada da maalesef düşüş gözlemliyoruz.
EXPO Antalya için çok güzel ve özel bir materyaldi, bence bu organizasyondan istenilen sonuca ulaşılamayacak. Pazarlama anlamında çok zayıf kalındığını düşünüyorum. Geçtiğimiz aylarda gerçekleşen G-20 zirvesi hem Türkiye’nin hem de Antalya’nın tanıtımına çok büyük katkı sağladı.
Berber olabilmek için kalfalık belgesi gerekirken, bizim sektörde otelci olmak ya da otel yatırımı yapmak için hiçbir belge istenmiyor. Bence, herkes otelci olamamalı. İspanya’da olduğu gibi bizde de 5 yıllık sözleşmeler yapıldığı takdirde, işte o zaman ülkemizde turizm hak ettiği yeri bulur ve kült olur.
Şuan Antalya’da bir aile çocuğunu turizme veriyor mu?
Bu sorunun cevabına göre Antalya’nın turizmini değerlendirelim. Ben turizmde çalışmaya, 1986 yılında TURBAN ile başladım. Benim zamanımda ciddi paralar verip Turem okullarında kurslara gidebiliyorduk. Şimdi okullar, sigorta yaptığı ve maaş verdiği halde öğrenci bulamıyorlar. Geçen senelerde biz okullardan stajyer isterken ve bulamazken, kriz nedeni ile şimdi okullar bize otel bulun diyorlar. Turizmde bu yıl her şey tersine döndü. Ama biz dinamik bir toplumuz, küllerimizden yeniden doğarız. Ama şuan ki belirsizlik belimizi büküyor, kriz ne kadar sürecek belli değil. Bu yıl turizmde temizlik sezonu olacak ve sektörde gerçek turizmciler kalacak. Son olarak ne olursa olsun umudumuzu kaybetmemeliyiz.
.