Turizmde Doğa Farkındalığı
Doğa farkındalığı son yıllarda giderek artmaya başladı. İnsanlar artık doğaya ve doğal olana ulaşmayı öncelik haline getiriyor. Bu durum neticesinde bazı vizyon sahibi kurumlarda çevre bilinci yüksek politikalar oluşmaya başlarken kimi kurumda ise doğa ile ilgili çalışmalar sadece sosyal sorumluluk faaliyeti olarak görülüyor. Peki;kurumsal olarak bakıldığında “çevre bilinci” sadece bir sosyal sorumluluk faaliyeti midir?
Bir Varmış, Bir Yokmuş
Son 30-40 yılı ve daha fazlasını görebilen bir nesil, belki de dünya tarihinde görülmemiş hızda bir değişime şahit oluyor. Teknoloji ve hayata bakış açımız inanılmaz bir hızda değişirken, çok net bir şekilde kaybolmakta olan bir doğaya şahit oluyoruz. Bunu en gerçekçi bir biçimde çocukluğunuzun geçtiği bir mekânda, yok olmuş bir doğal alanı fark ettiğinizde hissedebilirsiniz. Siz çocukken varmış, ama şimdi yok. Elimizden kayıp giden doğa karşısında gerçekten çaresiz miyiz?
Tercihler Doğadan Yana
Bireysel olarak baktığımızda, günlük rutin yaşamda,ağır ve yoğun koşturmacanız devam ederken “sanki bir kentin meydanında siz duruyorsunuz da her şey hareket ediyor gibi, doğanız kayboluyor ama siz bir şey yapamıyorsunuz” hissiyatı artık sadece çevre duyarlılığı gösterenleri değil herkesi etkilemeye başladı. Artık insanların gözü doğaya ve doğal olana doğru kayıyor.
Bu durum insanların mevcut sistemden kısa bir kaçış olarak gördükleri tatil tercihlerine yansıyor. Örneğin, son yıllarda – gelir seviyesi gözetmeksizin – çadırlarıyla doğada tatil yapanların sayılarının artışı bunun en iyi göstergelerinden bir tanesi. Diğer taraftan özellikle lüxsegment turistlerin doğa ve doğal olana artan ilgisi de önemli bir gösterge.
Turizm işletmelerinde kalite yönetim sistemlerinin benimsenmesi ve Türkiye Çevre Eğitim Vakfı’nın (TÜRÇEV) 1993 yılından bu yana yürüttüğü Mavi Bayrak programı gibi çalışmalarla özellikle turistik tesislerde ciddi oranda bir çevre farkındalığı oluşmaya başladı. Bu çalışmalarla hem misafirler hem çalışanlar üzerinde çevre bilinci konusunda farkındalık sağlanırken hem de doğaya verdiğimiz zararda ciddi bir azalma oluyor. 0 atık, geri dönüşüm gibi çalışmalarla doğaya daha az atık atılması buradaki önemli çıktılardan bir tanesi. Diğer taraftan adil ticaret (fairtrade) gibi çalışmalarla bölge insanına katkı sağlanması ve alınan ürün için uzun ticaret yollarına gerek kalmaması da bunlardan bir tanesi. Geri dönüşüm çalışmalarının kurumsal hale gelmesi, temiz plaj, temiz çevre, yeşil anahtar gibi birçok kavramın turizmde yer bulması bu anlamda çok kıymetli çalışmalar olarak devam ediyor.
Sosyal Sorumluluk mu? Kurumsal Duruş mu?
Bu noktada kurumların bakış açısı çok önemli. Eğer bu çalışmalar yasal veya kurumsal bir gereklilik kapsamında sadece sosyal sorumluluk olarak ele alınıyorsa kuruma olan katkısı bir noktada sabit kalır. Ama kurumsal vizyonda yer aldığında gerçekten doğa ile bir iletişim, bir alışveriş halinde olunduğunda ise burada gerçek bir sürdürülebilirlikten bahsedilebilir. Kurumların kendi bulundukları coğrafyadan marka değeri olarak beslenmeleri, doğaya saygılı işletmeler ve destinasyonlar oluşturmaları ile doğadan beslenirken onu koruyarak sahip çıkmaları ile bu sürdürülebilirliği sağlayabilirler. Bu durumubize en güzel doğa açıklar.
Meşe Palamudu ve Sincap
Meşe ağacı ile sincap arasında her yaştan insanın anlayabileceği çok somut bir ilişki vardır. Meşenin kendine göre kışa hazırlığı olur. Meşe palamutları sonbaharda olgunlaşır. Neslinin sürdürebilmesi için bu palamutların etrafa dağılması ve toprakla buluşması gerekir. Böylece yeni yeni meşe ağaçları olacaktır. Fakat burada bir faktör vardır. Bilindiği üzere sincap meşe palamutlarını çok sever. Karnını doyuruncaya kadar hepsini yer. Sincap burada meşe için bir zararlı mıdır? Değildir. Buradan sonra sincabın yaptığı hareket tam tersine meşenin sincap sayesinde doğada var olduğunu bize gösterir. Çünkü sincap fazla gelip yiyemediği palamutları toprağa veya ağaç kovuklarına saklar. Toprağa sakladıklarını unuttuğunda o palamutlar yeni yeni meşe ağaçları meydana getirir.
Doğadan Alıp Doğaya Vermek
Meşe ağacı ile sincap arasındaki bu ilişki gibi ekosistemin her yerinde benzer örnekler bulabilirsiniz. Ekosistemler tüm canlı ve cansız varlıkların birlikte dengeli ilişkisi ile vardır. Aslında sürdürülebilirlik kavramının tam da iyi anlaşılabildiği an burasıdır. Doğada canlılar, doğadan aldığı kadarını doğaya geri verirler.
Biz de kabul etsek te etmesek te bu sistemin bileşenlerinden birisiyiz. Fakat biz insanlar bu sistem içinde sisteme katkı sunmadan bolca fayda sağlamaya çalışıyoruz. Biz doğayla ilişkimizde tabiri uygunsa hep kendimize yonttuğumuzda bu sistemi çökertebiliriz. Ama doğa ile uyum sağladığımızda ondan aldığımız kadar ona verdiğimizde sürdürülebilirlik anlamında önemli bir adım atmış oluruz. Yeryüzündeki ekosistemin gerçek bir parçası haline gelebiliriz. Bu her alanda uygulanabilir. Örneğin uç noktada bir örnek vermek gerekirse, Bir kağıt fabrikanız var diyelim. Sürekli olarak ağaç kesmek zorundasınız. Eğer ağaç teminini Sürdürülebilir orman yönetimi olan bir ormandan yaparsanız, Doğaya yıkıcı bir etki bırakmazsınız, bu ormanlar size düzenli olarak ağaç üretmeye başlarsınız. Bu çalışmanızı marka değerine yansıtırsanız, kağıtlarınızıForest StewardshipCouncil (FSC) belgeli ormanlardan elde ettiğiniz için daha pahalıya satabilirsiniz.
Doğa Dostu Planlı turizm ve Yüksek Turizm Geliri
Doğadan turizmde planlı ve kontrollü bir destinasyon olarak faydalanmak; bununla birlikte onu korumak, doğaya daha az atık bırakmak bu iletişimi ve alışverişi sağlayabilir. Bu durum gelir ve kültür düzeyi yüksek bir turist kitlesini de bize yönlendirebilir. Böylece turist sayısıyla değil gerçek bir referans noktası olan turizm geliri ile ön plana çıkabiliriz. Zaten önemli olan doğaya ve ülkemize en az maliyetle turizmden ne kadar gelir elde ettiğimizdir. Yaşadığımız coğrafyada doğanın değerlerinden beslenirken ona katkı sağlayabilirsek hem gelirinin hem de geleceğinin daha sağlam temellere oturabileceğini söyleyebiliriz.
-Hüseyin Çağlar İnce