Şebnem İmece
Her yılın ilk yarısında dünyanın o yıl için sürdürülebilir bir şekilde sağlayabileceği tüm kaynakları tüketiyoruz. Küresel Ayak İzi Ağı (Global Footprint Network) tarafından hesaplanan ve her yıl ekolojik kaynakların tüketiminin, dünyanın o yıl sağlayabileceği kapasiteyi aştığı günü ifade eden Dünya Limit Aşımı Günü (Earth Overshoot Day) maalesef ki yıllardır yılın ilk yarısına denk geliyor. ABD ve çoğu Avrupa ülkesine göre daha iyi bir sonuç çıkarıyor olsa da Türkiye de, kaynaklarını dünya genelinden hızlı tüketen ülkeler arasında yer alıyor.
Sürdürülebilirlik; 20’inci yüzyılın ortalarında gezegenimiz Küresel İklim Krizinin sinyallerini verdiğinde başlayan bu hesaplama ile hayatımızın her alanında sıklıkla duyduğumuz/okuduğumuz bir kelime.
Genel anlamda biyosfer ve uygarlığın “daimi olma” yeteneğine atfen kullanılıyor. Çoğunlukla sadece doğa ile ilgili bir konuymuş gibi algılansa da aslında çevre, ekonomi ve sosyal ana etki alanları altında; kültürel, teknolojik ve politik bir terim olarak da hemen her alanda karşımıza çıkıyor.
Bizler bu olguyu turizm endüstrisi içerisinde değerlendirirken de çoğunlukla aynı yanılgıya düşüyoruz ve “sürdürülebilir turizm” dendiğinde ilk aklımıza gelen turizm faaliyetinin çevreye etkisi oluyor. Halbuki; dünyanın en büyük ve en hızlı gelişen endüstrilerinden biri olarak turizmin hem canlı hem cansız ve hem de toplumsal çevreye etkileri oluyor. Turizm etkinlikleri doğru yönetilip belli kurallar çerçevesinde gerçekleştirildiğinde, olumlu etkisiyle faaliyet alanını geliştirme özelliğine sahipken; plansız, düşüncesiz ya da hatalı operasyonlar çevreye her açıdan büyük zarar veriyor.
Sürdürülebilirlik bir ürün değildir
Sürdürülebilir turizm anlayışının benimsenmesi; doğal, biyolojik, ekolojik, tarihi, kültürel, toplumsal ve ekonomik; yaşam alanımız içerisinde turistik değeri olan her kaynağın optimal ve rasyonel kullanımına imkan tanıyor. Doğru planlama ve uygulamalar kaynakların korunmasını sağlarken aynı zamanda destinasyon, konaklama ya da seyahat ürünlerinin de değerini artırıyor.
Konunun uzmanları; turistik destinasyonların, değerlerin ya da ürünlerin üzerinde turizmin olumlu etkisini görmek istiyorsak, sürdürülebilir turizme bir yan ürün gibi bakmamamız gerektiği konusunda uyarıyorlar. Turizm ve seyahatin ana ürününün çevre olduğuna dikkat çekerek, sürdürülebilirliğin turizmin olmazsa olmaz koşulu olduğunu ifade ediyor; ekoturizmle karıştırılmaması gerektiğini söylüyorlar.
Yalnızca büyük ölçekli turizm türlerinin konusu değil
Sürdürülebilir turizm anlayışına, yalnızca kitlesel ölçeği büyük turizm türlerinin ihtiyacı olduğunu düşünmek de doğru bir yaklaşım değil. Kaynakların sürdürülebilirliği söz konusu olduğundan; bu anlayışın tüm turizm türlerine uygulanması gerekiyor. Kırsal turizm, yayla turizmi, çiftlik turizmi, agro-turizm, yürüyüş, dağcılık, doğa turizmi, doğal yaşam incelemesi, macera turizmi, rafting, kano, kayak, düşük etkili turizm, yumuşak turizm, yavaş turizm, küçük kasaba ve köy turizmi, küçük ölçekli kongre ve konferanslar gibi “alternatif turizm” adı altında sıralanan türlerin de “sürdürülebilir turizm” anlayışıyla gerçekleştirilmesi büyük önem taşıyor.
Evrensel bir amaç
Turizmin sürdürülebilirliğinin yalnızca bölgesel olduğunu düşünmek de büyük bir yanılgı. Turizm etkinliği sırasında zarar gören doğal, tarihsel ve kültürel değerler tek bir ulusa değil de tüm insanlığa ait olduğundan, sürdürülebilir turizmin evrensel bir amaç olarak görülmesi gerekiyor. Bu nedenledir ki ilgili tüm uluslararası örgütler yıllardır bu konuda birlikte hareket ediyor.
1900’lü yılların ikinci yarısında konuşulmaya başlayan ve çeşitli raporlarda adı geçen sürdürülebilir turizm olgusu; Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) tarafından şöyle tanımlanıyor:
“Şu andaki ve gelecekteki ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerini tam olarak dikkate alan, ziyaretçilerin, sektörün, çevrenin ve ev sahibi toplulukların ihtiyaçlarını karşılayan bir sektör.”
Bugün konuyla ilgili çalışmalar 2007’de Rainforest Alliance, BM Çevre Programı (UNEP), UNWTO ve Birleşmiş Milletler Vakfı tarafından kurulan 32 ortaklı Global Sustainable Tourism Council – Küresel Sürdürülebilir Turizm Kriterleri Komisyonu (GSTC)’nin 2008’de resmen ilan ettiği kriterler üzerinden sürdürülüyor.
Türkiye’nin sürdürülebilirlik programı
Ülkemizde de sürdürülebilirlik konusu uzun yıllardır gündemde. Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA)’nın geçen yıl GSTC ile işbirliği anlaşması imzalamasının ardından Türkiye Sürdürülebilir Turizm Endüstri Kriterleri (TR-1) belirlenmiş ve Kültür ve Turizm Bakanlığımızın denetiminde bir Sürüdürülebilir Turizm Programı başlatılmıştı. GSTC’nin tüm kriterlerinin aynen benimsendiği bu program dahilinde konaklama tesisleri, tur operatörleri ve destinasyonlar için standardizasyon çalışmaları sürüyor. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre; 10 Nisan itibariyle Sürdürülebilir Turizm Programı dahilinde belge ya da sertifika almaya hak kazanana konaklama tesislerimizin sayısı 867. Bunlardan 708’i 1.Aşama Belgesi, 159’u ise 3.Aşama Sertifikası almaya hak kazanmış. Sürdürülebilir Turizm Programı dahilinde 2030’a kadar konaklama tesislerimizin hepsinin üçüncü aşama sürdürülebilirlik kriterlerini tamamlamış olacağını öngörülüyor.
Ersoy: Yatak kapasitesine ihtiyacımız yok
Geçtiğimiz günlerde Antalya’nın Kumluca ilçesindeki Olympos Antik Kenti’ni ziyareti sırasında bir açıklama yapan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy; sürdürülebilir turizmin önemini bir kez daha vurgulamıştı. Antalya’nın kültürel mirasının korunması ve sürdürülebilir turizmin önemli bir unsuru olarak kullanılması konusunda yatırımlar yaptıklarını anlatan Ersoy, kültürel miras alanlarıyla ilgili atılan adımların stratejik öneme sahip olduğunu kaydetti. Antalya’da turizmle bağlantılı kültürel miras koridoru oluşturmak ve kültürel mirasın sürdürülebilir olarak hem korunması hem de nitelikli bir turizm ürünü olarak yer almasını sağlamayı istediklerine işaret eden Bakan Ersoy, şöyle devam etti:
“Böylelikle esas ihtiyaç duyduğumuz, 12 ay devam eden turizm hareketliliğini arzu ettiğimiz seviyelere çıkarmak adına önemli adımlar atmış oluyoruz. 12 ay turizm olgusu sadece turizm tesisleri için değil, turizmin tüm paydaşları ve tedarikçileri için de önemli. Özellikle Antalya’da yatak kapasitesi ihtiyacı yok. Nitelikli turizm yapmaya, bizi rakiplerimizden ayıran kültürel ve doğal mirasımızı sürdürülebilir şekilde korumaya ve bunları en doğru ve güvenli biçimde yönetmeye ihtiyacımız var. Biz son yıllarda tamamen bu politikayı güdüyoruz” dedi.
Baraner: Gezginler de sürdürülebilirliği önemsiyor
Turizm sektörünün kıdemli isimlerinden olan, Dünya Kardeş Kentler Turizm Forumu (TCWTF) Genel Sekreteri Hüseyin Baraner; turizmde sürdürülebilirliğin yalnız turizm profesyonellerinin konusu olmadığına dikkat çekiyor. Küresel İklim Krizi etkilerinin her gün daha fazla hissedildiği ve tüm dünyayı yaklaşık 2 yıl boyunca felç eden Covid-19 pandemisinin ardından; gezginlerin de seyahatlerini seçerken çevre, doğallık ve sürdürülebilirlik konularına daha fazla dikkat etmeye başladıklarını söylüyor. Tüm dünyada insanların çevre bilinci arttıkça, seyahatlerinde lüksten çok doğallık ve özgünlük aradıklarını belirten Baraner; “Günümüz gezginleri doğadan daha çok faydalanabilmeyi istiyor. Önceden gittikleri tesisin ne derece lüks olduğuna bakarlarken, şimdi özgünlüğüne, çevreye uyumuna dikkat ediyorlar. Bunu en çok yiyecek içecek kültüründe görüyoruz. Turistlerin ne kadar gösterişli ve lezzetli olursa olsun, insan sağlığına zararlı olan yiyecek ve içeceklerden uzaklaştıklarını, daha fazla salata, meyve yendiğini, katkısız yiyecekler tercih ettiklerini fark ediyoruz. Mutluluğu doğada ve doğal ürünlerde arıyorlar” diyor.
“Büyüme büyüle”
Baraner şöyle devam ediyor:
“Gidecekleri destinasyonun da kalacakları otellerin de sürdürülebilir olmasını istiyorlar. Altyapısından, verilen hizmete, kullanılan malzemelere kadar her şeye dikkat ediyorlar. Çevreye verdiği zararı gözeterek uzun uçuşlardan kaçınıyorlar. Dünyanın kaynaklarını tüketmeyecek biçimde hareket ediyorlar. Otelde havuzun kenarında yatarken, havuzdaki 50 ton suyu düşünerek ‘doğru bir iş mi yapıyorum’ diye sorguluyorlar. Gezginler seyahatlerinin sürdürülebilirliğine dikkat ederken, turizm endüstrisinin de artık ‘büyümek yerine büyülemeye’ odaklanması gerekiyor.”
“Gelişmiyor, şişiyoruz”
“Ama maalesef tüm dünyada hala fiziki büyümenin devam ettiğini görüyoruz. Hızla ve çok sayıda otel yapılıyor. Sahil bantlarında bir iki derken dördüncü ve beşinci sıralar oluşmaya başlıyor. Sektörümüz hızla obezleşiyor. Birbirinin kopyası otellerle gelişmiyor, şişiyoruz. Dünyada betonu en acımasızca kullanan milletlerden biriyiz. Bu yıl; yoğun ve çarpık yapılaşmadan kaçınmamız gerektiğin çok acı bir şekilde bir kez daha gördük. Türk turizmcileri olarak artık biraz daha samimi olmalıyız diye düşünüyorum. Artık belki de en az beş yıl yeni otel yapmamalıyız. Bir envanter çalışmasının ardından, 25 yıllık piyasa tahminleri ile fiyat ve doluluk oranı üzerine çalışmalıyız. Sürdürülebilirlik kriterlerini yakaladıktan sonra, ortak akılla, belki farklı içeriklerle, yeni pazarlar ve hizmet anlayışıyla projeler geliştirmeliyiz.”
Ayık: Sürdürülebilirlik tüm endüstrilerin konusu
Antalya Büyükşehir Belediyesi Turizm Danışmanı ve TÜROFED eski Başkanı Osman Ayık; iklim değişikliği ile birlikte sürdürülebilirliğin tüm endüstrilerin ana konusu olduğuna dikkat çekerek;
“Tüm dünya iklim değişikliği ile mücadele etmeye odaklanmışken yaşanan pandemi seyahat eğilimlerinde çok ciddi değişimlere neden oldu. Doğa, insan ilişkileri, doğayla kentlerin ilişkileri vesaire bütün bunların hepsi aslında topyekûn masaya yatırıldı. Paris Anlaşması’yla beraber gelişen kavramlar tüm endüstrileri değiştirmeye başladı. Bundan turizmin etkilenmemesi de mümkün değildi” diyor.
“Turizmi sürdürülebilirlik üzerine inşa etmeliyiz”
İklim krizinin etkilerini yaşamaya başladığımızı ve sürecin düşündüğümüzden de hızlı geliştiğini vurgulayan Ayık; “Aslında daha önce çok uzun bir zaman aralığında gerçekleşeceğini düşündüğümüz şeylerin hepsi kademe kademe hayatımıza yer etmeye başladı ve bu süreç hızlanacak. Bunun için de buna şimdiden hazırlıklı olmak lazım. Turizm sektörü Türkiye için son derece önemli bir ekonomik faaliyet alanı ve bizim burada hiçbir şeyi kaybetme lüksümüz yok. Çok ciddi bir altyapımız var. Gelecek için, hem bundan sonraki yaratacağımız kapasiteler hem de var olan mevcut kapasiteleri nasıl rehabilite edeceğimiz anlamında, çok ciddi bir dönüşüm planlaması yapmamız lazım. Bunu destekleyen insan kaynağını nasıl yaratacağız? Bunların hepsini gerçekten çok ciddi bir şekilde planlamamız lazım. Turizmi sürdürülebilirlik üzerine inşa etmeli, var olan yapının dönüşümünü de çok hızlı bir biçimde gündemimize almalıyız” açıklamasını yapıyor.
Gelecek nesillerin bu işi yürütebilmelerine olanak sağlamalıyız
Turizm sektörümüzün sürdürülebilirliği konusunda Ayık şunları söylüyor:
“Yıllardır söylediğimiz ürün çeşitliliği, ürün derinliği, ürün zenginliği gibi önemli konular var.
Yaptığınız tesisler, sayılar, doğal eşikler, kültürel değerler… Bütün bunların hepsi aslında bir bütünün parçaları. Buradan bizim çok ciddi bir senkronize olmuş bir malzemeler tümlüğü yaratmamız lazım ki bu turizm hem sürdürülebilir olarak kalsın hem de bizden sonra gelecek nesillerin bu işi devam ettirmesine olanak sağlayalım.”
Soyaslan: Her şey dönüşebilir, değişebilir, geliştirilebilir
Sürdürülebilirlik anlayışının, Türk turizminin var olan fiziki altyapısında kökten değişikliğe neden olacağını düşünmenin doğru olmadığını ifade eden Lago Hotel Sorgun ve Azura Deluxe Avsallar otellerinin Grup Genel Müdürü Adnan Soyaslan ise şunları söylüyor; “Turizm olgusu sürekli olarak bir büyüme trendinin içerisinde. Sürdürülebilirlik de bu büyüme trendiyle birlikte ele alınmalı. Çevre bilinci ile hareket, edilirken var olan yatırımlar akıllıca dönüştürülmeli. Lüks otellerden karavan, kamping, çadır turizmine kadar turizmin her alanında, sürdürülebilirlik konusunda belirlenen uluslararası kriterler doğrultusunda değişimler olacak. Sürdürülebilir turizm artık lüks otellerin olmayacağı anlamına gelmiyor. İyi bir planlama ve yönetimle her şey dönüşebilir, değişebilir ve gelişebilir.”
GM Turizm ve Yönetim Dergisi’nin 159’unucu sayısında yayımlanmıştır.
Dergi görünümü için tıklayın