Şebnem İmece
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) COVID-19’un artık toplumsal bir sorun teşkil etmeyen, yerleşik ve süregelen bir sağlık sorunu olduğunu açıkladı. Bu açıklamayla; ilk kez Kasım 2019’da görülen ve 11 Mayıs 2020 yılında resmen pandemi ilan edilen, geçen 3 yılda yaklaşık 7 milyon insanın ölümüne neden olan Yeni Koronavirüs Hastalığı; küresel çapta alınan tedbirler ve aşı çalışmalarıyla olağan hastalıklar arasındaki yerini aldı.
DSÖ’nün açıklamasının ardından Dünya Turizm Örgütü (UNWTO); COVID-19 ile ilgili Seyahat Kısıtlaması raporlarından elde edilen bulguların özetlerinden oluşan ve UNWTO Turizmin Sürdürülebilir Gelişimi Departmanı tarafından geliştirilen “COVID-19 ile ilgili Seyahat Kısıtlamalarının Sonu” isimli raporu yayımladı.
UNWTO Genel Sekreteri Zurab Pololikashvili raporla ilgili olarak; “DSÖ’nün COVID-19 için acil durum statüsünü sona erdirme kararını memnuniyetle karşılıyoruz. Bu önemli bir sinyaldir ve geriye dönüp zorlukların üstesinden ancak iş birliğine dayalı bir şekilde nasıl gelebileceğimizi düşünmek için bir fırsattır. Seyahat kısıtlamaları da dâhil olmak üzere, salgının bu aşamasından dersler çıkardığımızdan emin olmalıyız. Bu yeni UNWTO raporu bu çabaya yardımcı olacak ve UNWTO’nun bu benzeri görülmemiş zamanlarda sektöre rehberlik eden eylemlerinde bir başka kilometre taşı olacaktır” açıklamasını yaptı.
18 destinasyonda aşı zorunluluğu sürüyor
UNWTO pandemi süresince küresel çapta seyahat kısıtlamaları ile aşı zorunluluğu gibi yaptırımları değerlendirdiği rapor, seyahat kısıtlamaları konusunda dünya genelindeki destinasyonlardan gelen farklı tepkileri ortaya koyuyor. Seyahat kısıtlamalarının gelişimine ilişkin genel bir bakış sunan raporda; Mayıs 2020’de dünya çapındaki tüm destinasyonların yüzde 75’inin sınırlarını tamamen kapamasıyla uluslararası turizmin neredeyse durma noktasına geldiğine dikkat çekiliyor. Virüsün daha iyi anlaşılmasıyla, daha risk temelli bir yaklaşımın mümkün hale geldiği ve sınırların tamamen kapatılmasının yerini, test ve aşı gerekliliği gibi daha yumuşak önlemlerin aldığı ifade ediliyor.
Raporda neredeyse tüm destinasyonların COVID-19 ile ilgili seyahat kısıtlamalarını kaldırdığı mevcut duruma da yer veriliyor. Uluslararası Sağlık Tüzüğü hükümleri ve mevcut DSÖ tavsiyelerine rağmen, 22 Mart 2023 itibariyle 18 destinasyona girişlerde hala aşı zorunluluğu olduğu belirtiliyor. “UNWTO, durumu izlemek üzere DSÖ ile yakın iş birliğini sürdürecektir” deniyor.
Geleceğe dair belirsizlikler sürüyor
UNWTO’nun salgın süresince derlenen verilerin değerlendirilmesiyle ortaya koyduğu bulguların yer aldığı raporun Son Yansımalar bölümünde; küresel turizm endüstrisinin benzeri durumlara daha hazırlıklı olabilmesi için yapılacaklar konusunda önerileri bulunuyor. Bu bölümde şu ifadeler yer alıyor:
Küresel COVID-19 krizi ve bunun uluslararası turizm üzerindeki etkisi eşi benzeri görülmemiş bir durumdur. Pandeminin patlak vermesinden bu yana virüs hakkında artan bilgi ve anlayış, hastalığın bilinçli bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunmuş ve aşılama ve test gibi farmasötik müdahaleleri mümkün kılarak dünyanın çoğu yerinde normal yaşama dönülmesini sağlamıştır.
Bununla birlikte, coğrafi ve zamansal dağılımı ve gelecekte hedeflerin bununla nasıl başa çıkacağı göz önüne alındığında belirsizlikler devam etmektedir.
Bu belirsizlikler ve devasa karmaşıklık, genel olarak turizm ve salgın hastalıklar, özel olarak da COVID-19 alanında yapılacak her türlü analizi zorlaştırmakta ve bu nedenle yönetişim, sağlık, çevre ve kültür alanlarından değerlendirmeleri içeren bütüncül ve çok katmanlı bir yaklaşım gerektirmektedir.
Sistemik zorluklar turizm politikalarında ele alınmalı
Ayrıca, turizm sağlıklı bir çevreye bağlı olduğundan ve sağlık riskleri çevresel bozulma ve iklim değişikliğinden kaynaklandığından, bu sistemik zorluklar toparlanma programlarında ve turizmle ilgili politikalarda ele alınmalıdır.
Seyahat kısıtlamalarının sürdürülebilirlik ve sağlık boyutlarıyla ilgili analizi, daha yüksek çevresel sürdürülebilirlik performansı ile sağlık ve hijyen standartlarına sahip destinasyonların COVID-19 salgını gibi bir krizle başa çıkmak için sağlam bir temel sağlayabileceğini göstermektedir. Ancak bu bağın daha fazla araştırılması gerekmektedir.
COVID-19 ile ilgili 11’inci Seyahat Kısıtlamaları Raporunda da vurgulandığı üzere, seyahat kısıtlamaları hızla ve çeşitlilik göstererek gelişmiştir. COVID-19 ile ilgili göç prosedürleri ve uluslararası turizme yönelik giriş gereklilikleri zaman içinde önemli ölçüde değişmiş, destinasyonlar ve bölgeler arasında önemli farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu değişkenlik hem ulusal makamlar hem de turistler için önemli zorluklar doğurmuştur. Ayrıca, giriş noktalarında test gerekliliklerinin artan kullanımı genellikle uluslararası turistlere Uluslararası Sağlık Tüzüğü (UST) ile tutarsız olan ek bir mali yük getirmiştir.
Gezginler önlenebilir yüklerden kurtarılabilir
Seyahat kısıtlamaları ve giriş gerekliliklerinin uygulanması ve iletilmesine yönelik farklı yaklaşımlar; ulusal ve bölgesel politikalardaki farklılıklar, kaynakların mevcudiyeti ve her bir destinasyonun karşılaştığı özel zorluklar da dâhil olmak üzere çeşitli faktörlerden kaynaklanmaktadır. Sonuç olarak, seyahat kısıtlamalarının ve giriş gerekliliklerinin uygulanması ve tebliğine yönelik farklı yöntemler, seyahat edenler üzerinde genellikle önlenebilir yükler yaratmıştır.
UNWTO’nun on bir seyahat kısıtlaması raporunda ve “Turizmi Yeniden Başlatmak için Küresel İlkeler” kılavuzunda yer alan tavsiyeler doğrultusunda, birçok destinasyonun pandemi sırasında seyahat kısıtlamaları ve giriş gereklilikleri konusundaki iletişimlerini kademeli olarak iyileştirdiğini belirtmek önemlidir. Bu sayede yolcular için daha güvenilir, tutarlı, kolay erişilebilir ve anlaşılabilir bilgiler elde edilmiştir.
Destinasyonlar için toparlanma sürecini, katı seyahat kısıtlamalarından (sınırların tamamen kapatılması gibi) risk değerlendirmelerine dayanan daha stratejik ve uyarlanabilir tedbirlere geçişteki verimlilik gibi çeşitli faktörler etkilemektedir. Kaynak pazarlardan geri dönen vatandaşlar için uyguladığı tedbirler de bu toparlanmada rol oynamaktadır. Bu hususlar, seyahat eden kişinin güveni, seyahatin ne kadar kolay yapılabileceği ve gerekli testler gibi ek masraflardan kaçınılıp kaçınılamayacağı ile ilgilidir. Ayrıca, daha sert veya daha yumuşak seyahat kısıtlamalarının uygulanmasını etkileyen kültürel ve tarihi hususlar da olabilir.
Gelecekteki zorluklar çok yönlü ele alınmalı
Sonuç olarak, COVID-19 salgını uluslararası turizmi derinden etkilemiş, kırılganlıkları ortaya çıkarmış ve seyahat kısıtlamalarının, toparlanma stratejilerinin ve çevre, sağlık ve turizm sektörleri arasındaki karmaşık etkileşimin kapsamlı bir şekilde yeniden değerlendirilmesi ihtiyacını vurgulamıştır.
Dünya ilerlerken, yönetişim, sağlık, çevre ve kültürü içeren çok yönlü bir yaklaşım, gelecekteki zorlukların ele alınmasında ve daha dirençli ve sürdürülebilir bir sektörün oluşturulmasında çok önemli olacaktır.
Turizm sektörü pandemi deneyimlerinden ders çıkarmalı, hızla değişen küresel ortama uyum sağlamalı ve 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi gibi daha geniş küresel hedeflerle uyumlu daha sağlam, sürdürülebilir ve eşitlikçi uygulamalar geliştirmek için çaba göstermelidir. Destinasyonlar ve paydaşlar, iş birliğine ve yeniliğe odaklanarak, herkese fayda sağlayan daha birleşik ve müreffeh bir turizm sektörü yaratabilirler.
Hükümetler, sektör profesyonelleri ve turistler de dahil olmak üzere paydaşlar arasında sürekli araştırma, iş birliği ve iletişim, önümüzdeki belirsizliklerin ve karmaşıklıkların üstesinden gelmek için hayati önem taşıyacaktır. Ayrıca, bilgi paylaşımı ve en iyi uygulamalara daha fazla vurgu yapılması, daha etkili ve veriye dayalı karar alma süreçlerinin kolaylaştırılmasına yardımcı olacak ve kanıta dayalı politika ve girişimlerin uygulanmasını teşvik edecektir.
İklim değişikliği ve gelecekteki potansiyel salgın hastalıklar gibi süregelen küresel zorluklar karşısında turizm sektörünün uzun vadeli sürdürülebilirlik, dayanıklılık ve kapsayıcılığa öncelik vermesi elzemdir.
Ortaklıkları teşvik ederek, bilgi paylaşarak ve yenilikçi çözümlere yatırım yaparak turizm sektörü bu engellerin üstesinden gelebilir ve önümüzdeki yıllarda gelişebilir. Bu kolektif çaba, nihayetinde yerel toplulukları destekleyen, çevreyi koruyan ve hem gezginlerin hem de ev sahibi nüfusun yaşamlarını zenginleştiren daha sağlam, çeşitli ve gelişen bir turizm sektörüne yol açacaktır.
TÜRKİYE bu süreci en iyi yöneten ülkeler arasındaydı
Tüm dünyada turizm endüstrisi Yeni Koronavirüs Salgını’ndan büyük yara alırken, Türkiye bu süreci en iyi yöneten ülkeler arasındaydı. Krizlere bağışıklığı ile tanınır hale gelen Türk turizm sektörü, bu dönemde çok önemli bir sınavı daha başarıyla geçti. Turizm Geliştirme Ajansı ile Kültür ve Turizm Bakanlığımızın organize ettiği Güvenli Turizm Sertifikasyonu programı, yabancı heyetler ve basın mensuplarıyla yapılan çalışmalar sektörümüzün bu dönemi sürdürülebilir bir şekilde tamamlamasına yardımcı oldu. Mayıs ayının başında DSÖ’den yapılan “pandeminin sona erdiği” açıklamasının ardından; Türkiye’de 17 Haziran 2021 tarihinde yürürlüğe giren Güvenli Turizm Sertifikası zorunluluğu da kaldırıldı.
GM Turizm ve Yönetim Dergisi’nin 160’ıncı sayısında yayımlanmıştır.
Dergi görünümü için tıklayın!