COVID-19 Pandemisinin İlacı; “İç Turizm”
Balıkesir Üniversitesi Burhaniye Meslek Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Mehmet Oğuzhan İlban, GM Turizm ve Yönetim Dergisi okurları için yazdı. Koronavirüsün ilacının iç turizm olduğuna dikkat çeken İlban, Covid-19 salgınını değerlendirdi. İşte İlban’ın o yazısı!
Bu köşedeki yazıma başlarken öncelikle, Covid-19 ile mücadele kapsamında hayatlarını bizler için siper eden, kıymetli sağlık çalışanlarını, silahlı kuvvetlerimizi ve bu uğurda can siperane çalışan herkesi canı gönülden kutlamak istiyorum. Bu hastalık dolayısıyla hayatlarını kaybedenlere Allahtan rahmet, aileleri, yakınları ve ülkemize debaşsağlığı diliyorum.
Ülkemizin de yoğun olarak mücadele verdiği Covid-19 hastalığını, turizm bağlamında değerlendirmeden önce, insanoğlunun genel bir tahlilini yapmak daha doğru olacaktır. İnsanoğlu hayatın her evresinde, özgürlüğüne düşkün, keyif almaya çalışan, sosyal aktivitelerini, ilişkilerini, yalnızlıktan değil birliktelikten keyif alarak kuran bir varlık değil midir? Benim gibi sizlerde bu sorunun cevabını evet olarak yorumluyorsanız, şu sorunun cevabını da öngörüyor olmalısınız:
“Sıcaklıkların artması ile birlikte etkisinin azalarak kaybolacağı tahmin edilen Covid-19’dan sonra, insanoğlunu evinde tutmak mümkün olacak mıdır?
Öyle ki tarihi boyunca özgürlük ve bağımsızlık için mücadele vermiş Türk Milleti için, iç turizm bağlamında yerli turiste yetişemeyeceğini düşünmek hayalcilik olmayacaktır.
Günümüzde dış ticaret açığını kapatma ve ülkeye döviz girdisi sağlama noktalarındaki yüksek kapasitesini göz önünde bulundurarak turizm için herhangi bir hazırlık yapmadan yerli turistin gelip sektörü hareketlendireceğini ummak elbette ki rasyonellikten oldukça uzak bir davranış olacaktır.
“Kredi Ödemeleri Kolaylaştırılmalı”
Bugün baktığımızda turizm sektörü için kredi ödemelerinin kolaylaştırılması, konaklama vergisinin bir süre daha alınmaması gibi önlemler sektör için önemlidir. Ancak buna rağmen, istihdam yapısının korunması, sektörün sağlıklı bir ülke imajı ile pazarlanması adına yapılabilecek faaliyetler gibi hazırlıklar hızla devreye alınmalıdır. Bununla birlikte bugün Sayın Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan’ın başlattığı ‘Biz bize yeteriz Türkiye’ kampanyasının turizm sektöründe uygulanabilirliğine yönelik faaliyetler geliştirilerek, hedef pazar olarak yerli turist sektöre hızla kazandırılmalıdır.
“İç Turizmin Belki Tek Başına Yeterli Olmayacağı Düşünülebilir”
2019 yılında 52 milyona yakın turist ağırlamış ülkemiz için iç turizmin belki tek başına yeterli olmayacağı düşünülebilir. Ancak yaz sezonunda salgının dünya genelinde etkisinin kaybolacağını düşündüğümüzde Rusya-Almanya-Bulgaristan üçlüsünün çokça tercih ettiği ülkemize bu üçlüden yaklaşık olarak 10 milyon turist sağlıklı tatil bağlamında çekilebilir. Bununla birlikte, 2019 yılında yaklaşık 10 milyon turisti yurt dışına gönderen Türkiye için bu kitlenin ülke içinde kalması turizm sektörünün zararını minimuma indirebilecek varsayımlar arasında yer almalıdır. Ülkelerin sınır kapılarını kapatmaları, Çin’den gelebilecek turistleri ülkelerine almamaları da belki virüsten korunmak için bir önlem olarak karşımıza çıkabilir. Ancak yılda 200 milyon turist hareketliliğine sahip Çin Halk Cumhuriyetinden ülkemize gelen turist sayısının 400 – 450 bin civarında olması ülkemiz turizminin bu önlemden çok etkilenmeyeceğini de göstermektedir.
“Öncelikli Dileğim Böyle Salgınların Bir Daha Yaşanmaması”
Günümüzde yaşadığımız Koronavirüs (COVID-19) pandemisi kadar geniş bir etki yaratmasa da geçmişte hem 2005 yılında hem de 2008 yılında görülen kuş gribi, 2009 yılında görülen domuz gribi (H1N1) gibi salgınlar da olumsuz etkiler yaratmışlardır. Tabi öncelikli dileğim böyle salgınların bir daha yaşanmamasıdır. Ancak bu tür salgınlardan sonra turizm sektörünün ne düzeyde etkilendiğinin bilinmesi de turizmin sürdürebilirliğinin sağlanması açısından önem arz ettiğini söylemeden geçemeyeceğim. Dolayısıyla daha önce yaşadığımız kuş gribi, domuz gribi gibi salgınların Türkiye turizmini nasıl etkilediğinin bilinmesi, Koronavirüs (COVID-19) pandemisinin turizm sektörüne etkilerini tahmin etmemizde yol gösterici olacağı düşüncesindeyim. Bizlere bilgi vermesi açısından öncelikli olarak kuş gribi ve domuz gribinin Türkiye turizmine etkilerini belirlemek için gelen yabancı turist sayıları yıllar bazında karşılaştırılmış ve bu veriler Tablo 1’de gösterilmiştir.
Tablo 1. Yıllara Göre Türkiye’ye Gelen Yabancı Turist Sayıları ve Bir Önceki Yıla Göre Artış Oranları
Yıllar | Turist Sayısı | Artış Oranı | Yıllar | Turist Sayısı | Artış Oranı |
2005 | 21.124.886 | % 20.5 | 2012 | 31.782.832 | % 1 |
2006 | 19.819.833 | -% 6 | 2013 | 34.910.098 | % 10 |
2007 | 23.340.911 | % 1.7 | 2014 | 36.837.900 | % 6 |
2008 | 26.336.677 | % 12.8 | 2015 | 36.244.632 | -% 1.6 |
2009 | 27.077.114 | % 2.8 | 2016 | 25.352.213 | -% 30 |
2010 | 28.632.204 | % 5.7 | 2017 | 32.410.034 | % 27.8 |
2011 | 31.456.076 | % 9.8 | 2018 | 39.488.401 | % 21.8 |
2019 | 45.058.286 | % 14 |
Tablo 1’de yer alan verileri incelediğimizde Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısında genel olarak %10-30 arasında meydana gelen artışlar görülmektedir. Peki, kuş gribi ve domuz gribinin yaşandığı yıllar ve sonrasında bu artışlar devam etmekte midir? Öncelikle kuş gribinin ilk görüldüğü yıl olan 2005’i dikkate aldığımızda 2006 yılında bir önceki yıla göre gelen yabancı turist sayısında -%6 oranında bir düşüş yaşadığı, 2007 yılında ise %1.7oranında çok düşük bir artış olduğunu söyleyebiliriz. Kuş gribi salgının ikinci evresi olarak görülen 2008 yılını dikkate aldığımızda ise 2009 yılında gelen yabancı turist sayılarında %2.8 oranında çok düşük bir artış görülmektedir.
“Peki Türk Turizminin Bu Salgınlardan Etkilenme Düzeyini Azaltmak İçin Ne Yapabiliriz Ya Da Ne Yapmalıyız?”
Kuş gribi sonrası görülen domuz gribi (H1N1) salgının yaşandığı 2009 yılı dikkate alındığında ise, bu salgından sonraki yıl olan 2010 yılında %5.7 oranında yabancı turist sayısında bir artış olduğu görülmektedir. Gerek gelen yabancı turist sayılarında azalmaya neden olması, gerekse salgınlar sonrası çok düşük oranda gelen yabancı turist sayılarında artış görülmesi bu salgınların Türk turizmini olumsuz yönde etkilediğini gözler önüne sermektedir.Koronovirüs (COVID-19) kadar etkili olmayan kuş gribi ve domuz gribi salgınlarının Türk turizmine etkileri bu denli ise, Koronoavirüs (COVID-19) pandemisinin Türk turizmine etkilerini siz düşünün. Peki Türk turizminin bu salgınlardan etkilenme düzeyini azaltmak için ne yapabiliriz ya da ne yapmalıyız?Aslında bu soruya verilecek yanıt çok net;
“İç turizmi geliştirmek”.
Özetle, salgının şiddetli olduğu günümüzde elbette ki ‘Hayat Eve Sığar’, ‘Evde Kal Türkiye’ mottolarını benimseyerek, tüm önlemlerin sağlıklı bireyler olarak uygulanması gerektiği düşüncesindeyim. Ancak 2020 yaz sezonunda turizm sektörü için bu günde kullanılan ‘Biz bize yeteriz Türkiye’ ve ‘Sağlıklı Tatil’, ‘Güvenli Tatil’, ‘D vitamin dahil konsept’ gibi sloganların turizm sektörü açısından uygulanabilirliğine yönelik faaliyetler geliştirilmesi taraftarıyım. Ürünlerde güvenlikle ilgili konseptlerin yaygınlaştırılması pleksiglas kutularla plajların daha güvenilir olduğu, yeni oturma düzenlerinin ve işaretlemelerle sosyal mesafenin korunduğu birçok konu gündemimizde olmalıdır. En önemlisi de ‘Sağlık’ alanında başarıyla yürütülen bu sürecin turizm açısından da muhakkak değerlendirilmesi gerektiğidir. ‘Sağlıklı Tatilin Yeni Adresi Türkiye’ sloganı ve benzerleriyle hem iç turizmde hem de dış turizmde bir avantaj sağlayacağımız kesindir. ‘Sağlıklı turizm’ günlerinde buluşmak üzere….