We-Flytour-GM-Banner-Animation
We-Flytour-GM-Banner-Animation
Anasayfa Güncel Yunan Adaları doğaya dönüyor

Yunan Adaları doğaya dönüyor

GM TURİZM VE YÖNETİM DERGİSİ

Gazeteci-Yazar Ali Boratav, Gazete Oksijen’de yayınlanan yazısında turizmdeki en önemli rakibimiz Yunanistan’da sektörle ilgili değişimleri ve gelişmeleri anlattı. Özellikle Ege’deki Yunan adalarında turizm anlayışının değişmeye başladığını bildiren Boratav, Yunanistan’ın pandemi dönemini fırsat bilip adalarda büyük değişikliğe gittiğini anlattı.

İşte Ali Boratav’ın Gazete Oksijen’de yayınlanan yazısı:

Bugün turizmde oyunun kuralları hayli değişmiş durumda. “Açarım bir 5 yıldızlı otel, gelir her şey dahil tatil yaparlar” çağı geride kaldı…

 Turizm lideri Akdeniz ülkeleri; yani İspanya, Fransa, İtalya, Yunanistan ve tabii ki Türkiye pandemi döneminde ciddi sarsıldılar. Turizm gelirleri büyük darbe yedi; bu ülkelerin tümünde 2020’de turizm geliri bir önceki yıla göre ortalama yüzde 75 eridi.

 Hele ki, milli geliri turizme dayanan Yunanistan tam anlamıyla nakavt oldu.

 2019’da Yunanistan’ın milli gelirinin dörtte birini oluşturan 19 milyar Euro’luk bir turizm geliri vardı, 2020 tam rakamlar açıklanmadı, ama gelir beklentisi 4-5 milyar Euro. Ve istihdamın doğrudan yüzde 16, dolaylı yüzde 44’ünü turizm sektörü oluşturuyor.

Yunanistan, AB’den aldığı fonlarla Meis, Halki, Simi, Samos, Sakız, Midilli, gibi yakın kıyılarımızdaki adaları Covid sonrasına hazırladı. Burası Simi.

Peki ne yaptı Yunanistan?

Şu günlerde tüm Türk sivil deniz kuvvetleri filosu “Yunanistan suları, Ege Adaları bize ne zaman açılacak” diye müthiş bir merak içinde. Oysa adaları yeniden görenler hayli şaşırabilir. Çünkü o sınır kapılarının ötesinde çok büyük değişim rüzgârları esmekte. Yunanistan 2 yıldır, özellikle Ege Adaları’nı ‘Covid sonrası’na göre yeniden şekillendirmeye çalışıyor.

 Nasıl?

 Birinci ve son madde: Kitlesel turizme elveda…

 Her yıl birkaç milyon turist ağırlayan Girit, Rodos, Mikanos, Kos gibi adalarda bile artık 5 yıldızlı-5 yüz odalı yeni otellere izin verilmiyor. Teşvikler ise agro-turizme, peynirciliğe, organik tarıma, yerel lezzetlere, sualtı turizmine, bağcılığa, butik otellere; arkeoloji ve doğa mirasını geliştirmeye…

 Yunan hükümetlerinin klasik bir ‘şapkadan tavşan çıkarma numarası’ var. Bir önceki 20 yılda tarihi mirası ayağa kaldırmak için yapmışlardı. Yunanistan’da gezerken her köşe başında “Bu tarihi eser AB fonlarıyla renove edilmiştir” diye tabelalar görürsünüz. Meis, Halki, Simi, Samos, Sakız, Midilli, yakın kıyılarımızda parıldayan her ada AB fonlarıyla tamir edildi, boyandı.

 Bu kez de sürdürülebilirlik, doğa koruma, dijitalleşme gibi temalarla AB’den 30 milyar Euro kredi ve hibe aldılar. Projenin ismi de havalı: “Ellada 2.0!”

 Yunanistan’ın yeni programının hedefi ‘Düşük yoğunluklu turizm, yüksek gelir.’

Yunan Turizm Bakanlığı yeni sualtı milli parkları oluşturuyor, yat turizmine ağırlık veriliyor, yeni marinalar planlanıyor, eski marinalara yenilenme kredisi veriliyor.

Nasıl yapıyorlar?

Sadeleşerek, doğallaşarak Ege Adaları’nı 21’inci yüzyıla hazırlıyorlar.

 Örneğin, Merkez Bankası bir araştırma yapıyor. Soru şu: Hem düşük yoğunluklu turizm hedefleyip hem de daha yüksek gelir nasıl elde edilebilir? Yaz sezonunu 12 aya uzatarak… Yeni stratejiler, yeni bir slogan: ‘Endless Greek Summer-Bitmeyen Yunan Yazı.’

 Yunan Otelciler Birliği ve Turizm Bakanlığı’nın 3 başlıklı hayli iddialı bir programı var:

– Turist memnuniyetini artırmaya yönelik bir CRM (müşteri ilişkileri yönetimi) modeli .

– Yerel mutfak ve ürün kültürünü geliştirme programı.

– A+ sosyo-ekonomik grup müşteri memnuniyeti yaratmayı hedefleyen küçük oteller programı.

 Turizm Bakanlığı yeni sualtı milli parkları oluşturuyor, yat turizmine ağırlık veriliyor, yeni marinalar planlanıyor, eski marinalara yenilenme kredisi veriliyor.

 Çevre Bakanlığı, sürdürülebilir turizm sloganı altında doğa koruma, küresel karbon ayak izini azaltma, çevre koruma altyapısının güçlendirilmesi, bio-çeşitliliğin korunması, yitirilmiş ormanların yeniden canlandırılması gibi programlara ağırlık veriyor.

 Başbakanlıkta özel bir çalışma grubu, ülkenin tüm turizm tanıtım kampanyalarını yeniden ele alıyor. Tüm mesajlarda temel alınacak değerler ‘philoxenia’ (yabancı dostluğu) ve çevre/doğa koruma olarak saptanıyor.

 Özetle…

Tüm çaba sokakları istila eden kitlesel turizm yerine, daha çok üst gelir gruplarına yönelik, tematik-odaklı ve seyreltilmiş bir turizm. Pilot bölge ise, yılda 33 milyon turistin ziyaret ettiği Ege Adaları. 

 Yerel yönetimlerle toplantılar yapılıyor, hedefler belirleniyor. Örneğin 12 Adalar’da, Astipalya’nın sağlık turizmi, Simi’nin agro-turizm ve gastronomi, Kos’un balık-avı ve gastronomi , Leros’un butik otel ve gastronomi, Tilos, Lipsi ve Nisiros’un doğa turizmi, Patmos’un dini turizmi, Kalimnos’un ise doğa turizmi ve ekstrem sporlara odaklanmasına karar verildi.

 Şimdiden hayata geçen projeler…

Astipalya Belediyesi, 2020’de Volkwagen Group ile bir öncü projeye imza attı. 1600 nüfuslu ada dünyanın ilk ‘sıfır karbon iklim dostu topluluğu’ haline getirilecek. Adadaki 1500 fosil yakıtlı araç, elektrikli araçlarla değiştirilecek. Tepelere rüzgâr enerji santralleri; sokaklara elektrikli araç şarj üniteleri konulacak.

 Rodos ile birlikte en yüksek sayıda turist ağırlayan Santorini’yi takip eden başta Paros ve Naksos olmak üzere Kiklad Adaları’nın pek çoğu ‘sıfır plastik’ programını imzaladı. Şu günlerde adalarda görebileceğiniz en yaygın ‘bez’ pankart:  “No Plastic!”

 Tilos, yenilenebilir (rüzgar ve güneş) enerji kullanan ilk ada olarak tescillendi ve AB Enerji ve İklim Komisyonu’ndan eko-turizm ödülü aldı.

 Ege’de pek çok ada kıyıları saran plastik şezlong ve şemsiyeleri kaldırdı. Şerifos Belediyesi, “Adamıza gelenler doğal çakıllara uzansın, deniz keyfi yaşasın” diye bir kampanya başlattı. Geçtim plastik şezlongları, plajlardaki pergoleler bile söküldü.

 Ya Türkiye…

Galiba hâlâ son hızla 5 yıldızlı dev oteller inşa etme peşindeyiz. Marmaris’te İçmeler yamaçlarında 27 hektar inanılmaz bir çam ormanı yanıyor-yakılıyor, ertesi gün sosyal medyada “Yeni bir turizm yatırımı temeli atıldı” caps’lerine acıklı gözlerle bakıyoruz.

 Ama gelin karşılaştırma tam olsun diye adalara dönelim. İki örnek vereceğim. Ege’de turizme açık sadece iki adamız var o nedenle iki örnek.

 Birinci ada Gökçeada-İmroz… 5 Rum köyü var, adanın esas turizm cazibesi de bu köylerdeki taş evler, estetik, tarihtir.  Daracık taş sokaklarda bir gölgeliğe yerleşip bir acı kahve içmek ve yeni köylerdeki tuğla-briket evler ve çatılardaki demir filizler ile tezat hakkında 2 dakika düşünmek tam bir akıl tutulmasına neden olabilir.

 İkinci ada Bozcaada-Tenedos…  Son 20-30 yılda ada yeniden bağlarla kaplandı. ‘Boz’du, yemyeşil oldu. Lezzet ve estetik peşi sıra sokaklara yayıldı. Tuhaf ama gerçek; bu adamız hayli kısa sürede, Türkiye’yi andırmayan bir huzur öyküsü olmuştu. Fakat bugün..?

 Beton ve plastik merakımız…

Bozcaada’ya son yıllarda 8-10 Cruise gemisi gelirdi. Filikalarla kıyıya inen turistler arasında her yıl yapılan araştırmalarda, “Bozcaada Türkiye kıyılarındaki en dost, güvenilir, huzurlu durak” olarak tescilleniyordu. 6 ay önce bir plan ortaya çıktı; tez elden adaya bir cruise limanı inşa edile! Cruise limanı dediğiniz birkaç milyon ton beton, taş-çakıl dolgu demek…

 Cruise turizminin Ege’deki baş tacı Patmos Adası’nı değil yılda, haftada 10-15 gemi ziyaret eder. Neden Patmos’a bir cruise limanı inşa edilmesi bugüne kadar düşünülmedi?

 Aslında bu sorunun basit bir yanıtı var: Cruise gemisi limana yanaşırsa 5 bin kişilik bir turist tugayı küçücük adayı bir anda istila eder. Gemi açıkta demirlerse, bu tugay yine iner ama filikalarla, yavaş yavaş, sırayla… Çekirge sürüsü gibi değil. Huzur bozulmaz!

 Bir başka beton konusu… Bozcaada’da yıllardır yapı izni yok, ama bir şekilde yapılaşma sürüyor…

 İmar barışı sonrasında Bozcaada’da ya tutarsa diye inşa edilen 130 yasadışı bina yıkıldı, yıkılmayan 2-3 katı yeni / genişlemiş bina ise… Allah sahibine bağışlasın!

 Şöyle düşünün…

Yunan Adaları’nı ziyaret ettiğinde espadrille dolaşmaya bayılanların, bizim adalara gelince yüksek topuklu ayakkabı ve marka çanta ile plaja inmeyi sevdiği bir dünyada yaşıyoruz.

 Bir zamanlar şair Arif Damar’ın haftalarca nadir deniz kabukları toplamak için mesken edindiği ıssız Ayazma sahilindeki gri briket binaların haddi hesabı yok. Son 10 yılda yol cafe’lerle; ıssız-eşsiz kumsal ise, bu cafe’lerin mütemmim cüz’ü plastik şezlonglar, şemsiyelerle baştan aşağı kaplandı.

 Bozcaada’nın hepi topu 12 plajı, bugüne kadar tamamen ıssız doğa olarak gelmişti. Bugün Poyraz Limanı, İğdelik, Sağırın Bahçe, Çapraz gibi 2-3 plaja tel örgüler çekildi, giremiyorsunuz. İskeleler inşa edilmeye başlandı. İskele üstü şezlong-şemsiye, nedense temiz para getiriyor. Kıyılarımızın klasik öyküsü; komşuyu gören bir iskele daha çakıyor, sonunda kumsaldan denize girmeye geçit kalmıyor.

 Efsane koy Habbele… Adım adım kıyıya uzanan beach club kültürü yanı sıra, bir de… Yamaçtaki bir otelin ‘güçlendirme’ gerekçesiyle denize kadar indirdiği beton istinat duvarlarıyla şaşkına dönmüş bir cennet. Üstelik bu devasa betonarme ‘güçlendirme’ işlemine 2-3 bakanlıktan özel izinler alınmış. Otel kayıyor diye inşa edilen bu betonarme teraslarda ne gibi ‘turizm faaliyetleri’ yapılacağını umarım bu bakanlıklarımız takip eder…

 İşte her zamanki hikâye… Doğanın bozulması bir başlayınca dur-durak tanınmıyor…

 Bozcaada’nın bir marka olmasına çok büyük katkılar sunan bir bağ-şarap öncüsü, bu otelin Habbele kıyısına uzanan beton terasları, şezlongları görünce, aniden karar vermiş, kıyıya yakın 20-30 şezlong da o atıvermiş. Soranlara diyormuş ki, “Ben de burada misafirlerimi ağırlayacağım.”

 Alem gidiyor nereye, biz nereye?

 Anemon, kum zambağı, amaranda, kekik çalılarını söküp çim ekince; daha çok turist ağırlayacağız diye bağların arasına 2-3 turistik bungalov, küçük bir havuz koyunca; binlerce kişiye gurme yemek sunacağız diye tabaklara donmuş kalamar, kültür balığı yerleştirince her şey daha güzel olacak sanıyoruz.

 Olmuyor

Bozcaada ve benzer cennetler daha çok turist ağırlama hedefiyle değil; köylüsüyle, tarlasıyla, bağıyla, vahşi çalılarıyla, geleneksel balıkçısıyla, bakir kumsallarıyla yaşayan bir eko-sistem olarak güzel.

İnanmayan, yolu Bozcaada’dan geçenlere bir soruversin.

Yorum Yaz

This site is protected by reCAPTCHA and the Google Privacy Policy and Terms of Service apply.

The reCAPTCHA verification period has expired. Please reload the page.