82
Hürriyet Gazetesi’nden Taha Akyol, bugünkü köşe yazısında başta Almanya olmak üzere diğer ülkelere yönelik yürütülen politikaların turizme etkilerini yazarak bazı sorular soruyor…
Konuyu Hürriyet’teki köşesinde ‘Nereye’ başlıklı yazısı ile ele alıp değerlendiren Taha Akyol,
“Gelmesini beklediğimiz turist dışarıdan gelecek, değil mi?
“Türkiye” deyince bugün bir Almanın aklına gelen pozitif midir? diyerek şunları söylüyor :
Mesela turizm
AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’ye gelen turist sayısı 10 milyondu, 2014 yılında; 5 milyonu Alman olmak üzere yaklaşık 37 milyon turist ülkemize gelmişti.
Dünyada imajımız çok iyiydi. AB sürecinde “hukuk devleti” görünümümüz güçleniyordu. Ekonomimizi yönetenler ekonomi diliyle konuşuyordu. Türkiye denilince fiyatlar ve hizmet kalitesiyle birlikte siyaseten güler yüzlü bir ülke akla geliyordu.
Türkiye Batı basınında övgüler alıyordu.
Fakat 2016 yılında gelen turist sayısı 25 milyona düştü.
Bunda elbette terörün etkisi var.
Öyleyse madem terör olumsuz etkileyecekti, imajımızı daha da yükseltmek ve kamu diplomasimizi geliştirmek gerekmiyor mu?
“Türkiye” deyince bugün bir Almanın aklına gelen dünkü gibi pozitif midir?
Bir Alman ülkesinin Nazilikle suçlanmasını nasıl karşılar?
Hepsi düşman mı ?
Özellikle Sayın İbrahim Kalın’m dikkatine sunmak isterim; Batı üniversitelerinde siyaset bilimi ve hukuk dallarında yayınlanan akademik makalelerde Türkiye hakkındaki tespitler hızla olumsuzlaşıyor.
Turizm ve sermaye şirketleri, akademisyen ve politikacılar 16 Nisanda oylanacak yeni sistemi öğrenmek istediklerinde bu makalelere ve Venedik Komisyonunun mütalaasına bakacaklardır.
Komisyon mütalaasında, kuvvetler ayrılığının ne olduğu anlatılarak madde madde buna uygun olmayan bir taslağın referanduma sunulduğu yazılıdır.
Moody’s açıklamasında da ben bilhassa iki hususu çok önemli buldum:
– Yapısal ekonomik reformların yapılmaması.
– Kurumların gücünü yitirmeye devam etmesi.
Son dört-beş yıldır bu reformları yaptık da “düşmanlar” inkâr mı ediyor?!
Hatta önerilen sistemi okuyan bir hukukçu ve siyaset bilimci “kurumların gücünü yitirmesinin” hızlanması kaygısını bile hissedecektir.
Türkiye demokrasi ve hukuk devleti imajını düzeltmeden böyle devam ederse Türkiye’ye karşı gerçekten düşmanca önyargılarla yürütülen propagandaların Batı dünyasında daha da fazla zemin kazanması ihtimalinden son derece kaygılıyım.
Türkiye’nin yeminli düşmanlarını elbette lanetleyelim, ama onlara malzeme vermeyelim, kazanabileceğimiz sosyal, kültürel ve siyasi çevreleri karşımıza itmeyelim.