Melen Ulutürk / Barcelona
Evet, 2004 yılında İspanya’ya tatil amaçlı ilk bir haftalık gelişimden önce ve sonrasında, İspanyollara olan bakış açım buydu. Yıllarca Rus ve Ukrayna pazarın içinde bulunarak İspanya destinasyonunu satan ve çeşitli tecrübeleri olan birçok acentacı arkadaştan da bu yönde yorumlar hep dinledim.
Bu düşüncem üç aylığına geçici görev için geldiğim, 2011 yılında da pek değişmedi, beklentim herkezin her an tektite olup oluşacak ihtiyaç doğrultusunda hareket etmesiydi, özellikle yıllarca çeşitli görevler üstlendiğim Antalya bölgesinde olduğu gibi. Burada durumun çok farklı olduğunu keşfettim. Siestanın gerçekten efsanevi bir şey olmadığını ve günümüzde aktif olarak kullanıldığını gördüm, herhangi bir fiesta günüde akan suların duruduğuna şahit oldum, haftasonu olduğunda rutin işlemler dışında turizm dünyasında yaprak kımıldamadığını anladım, cuma günleri ise birçok büyük turizm kuruluşu için yarım çalışma günü gerçeği karşısında şaşırdım.
Devamında görevim gereği uçsuz bucaksız İspanya turizm topraklarını karış karış gezmek, öğrenmek, algılamak durumunda buldum kendimi. Bu güzel ülkeyi gezdikçe, tanıdıkça kafamın karıştığını kendi kendime itiraf ettim.
Son derece düzenli, temiz, derli toplu bir memleket çıktı karşıma. Dünyaca ünlü Barcelona şehrinde de, binlerce kilometre ötede olan ve yabancı tursitler arasında çok popüler olmayan Puerto de la Cruzda’da (Tenerife’nin Kuzeyi) bunun böyle olduğuna şahit oldum.
Peki, İspanyollar fiesta ve siesta bağımlı, tembel ve rahatına düşkünseler bu memleketi kim bu hale getirdi, kim veya kimler bu memleketi her gün daha da güzelleştiriyor ve çeşitli alanlarda başarılar elde etmesini sağlıyor, tüm İspanyollar siesta ve fiesta derin bağımlılığı içindeyken, her gece sihirbazlar görev başına mı geliyor kendime ciddi ciddi sordum, şaşkındım, çelişki içine düşütüm.
Tabii ki ortada bir sihir yok, gerçek olan şudur ki İspanyollar toplum olarak ne yapıyorsa kendini tam vererk en iyisini yapmaya çalışıyor, bu sporda, sanayide, tarımda ve diğer farklı alanlarda olduğu gibi turizmde de öyle. Ayrıca muthiş bir toplum disiplinin var bu ülkede, birbirine yüksek seviyede saygı duyan insan topluluğu, başkasına rahatsızlık verecek eylemler içinde bulunmak akla asla gelmez, durum tam aksine.
Ülkenin havalimanlarına 12 aya yayılmış turizm sezonu boyunca yaklaşık 65 milyon turist inmekte, tabiki bu sayının yüksekliğine neden olan çeşitli ve hemen sayabileceğimiz sebebleri var, Avrupa Birliği üyeliği, İspanyol dilinin ve kültürünün dünyada olan yaygınlığı, iklim, zengin turizm çeşitliği, gastronomi, tarih, arkeoloji v.s. Peki, bu mudur gerekli olan, ilk faktör dışında diğerleri tümü biz de Türkiye’de mevcut zaten!
Tabii ki değil, yukarıda değinmiş olduğum toplum disiplini aynı zamanda bir turizm çalışanın iş gününe de birebir yansımaktadır. Mesai saati genelde saat 00.09’da başlar, ‘’ısınma hareketleri’’ ise mesai başlangıcından 10-20 dakika önce yapılır ve futbolda olduğu gibi, ilan edilen saatte maç gerçek anlamında başlar, ‘’ısınma hareketlerine’’ mesai başlangıcından sonra asla devam edilmemektedir. Herkez kendini çalışma gününe tam olarak vermekte ve elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmaktadır. Mesai saatleri içinde gereksiz ziyaretler, özel telefon görüşmeleri, ofis içinde iş harici konular hakkında enine boyuna fikir alış verişinde bulunmak gibi, işe olan konsantrasyonu olumsuz etkiliyecek eylemlere yer yok. İspanyollar yaptıkları işte kendini daima geliştiriyor, hayatın her alanından yüksek seviye teknoloji kullanılıyor, özellikle turizm çalışanları arasında ileri düzeyde ingilizce bilme oranı hayli yüksek. Örnekler vermeye devam edebilirim, ancak bu paragrafta yazdıklarım aslında konunun özetidir. İşte bu ana sebeblerden dolayı da ortaya devamlılığı olan ve geçen asırdan bu yana yüksek talep gören kaliteli turizm ürünü ortaya çıkıyor.
Çeşitli spor dallarında, sanatta, mimaride ve başka birçok alanda ulaşılan başarıların ana sebebleri de budur, yani kaliteli çalışma ve sürekli devam eden kişisel profesyonel gelişim.
İspanyollar işe gösterdikleri saygıyı ve ciddiyeti, mesayi sonunda özel hayatlarına da kendini yüzde 100 vererek göstermektedirler bu sayede bir sonraki iş günü veya haftasına zihnen tamamen yenilenmiş başlıyorlar.
Bundan dolayı ‘’Fiesta like there is no mañana’’ kavramını da doya doya çıkarmak en doğal hakları.