Burhaniye Uygulamalı Bilimler Fakültesi Dekan Vekili Mehmet Oğuzhan İlban GM Dergi’ye konuştu.
Günümüzde hiç yaşanmamasını istediğimiz ancak tüm yönleri ile dünyayı etkisi altına alan Rusya–Ukrayna savaşı ile karşı karşıyayız. Öncelikle bu köşe yazısı vasıtasıyla, işgal niteliği taşıyan her türlü savaşı, tüm samimi duygularımla kınadığımı belirtmek istiyorum.
Elbette ilgilendiğimiz temel husus savaşın insan hayatı üzerindeki olumsuz etkileridir. Bununla birlikte bir Türk turizmci akademisyen olarak Rusya–Ukrayna savaşının bütünsel olarak Türkiye’ye ve özelinde turizm ve sosyo-ekonomik yapısallığımıza dönük, olası etkilerinin de üzerinde düşünmemiz gereken önemli konu başlıkları olarak değerlendirmekteyim.
Türkiye turizmi için en önemli ikinci pazar olarak değerlendirdiğimiz Rusya pazarından sizce bu yılki turizm sezonunda ne kadar misafir ağırlayabileceğiz?
Sektörden aldığımız duyumlar, Rusya üzerine uygulanan yaptırımlar ve rezervasyon iptallerini düşündüğümüzde bizi zor bir sezon bekliyor diyebiliriz. Her kriz döneminde olduğu gibi bu dönemde de kriz, bizler için yönetilebilir olursa turizm hedeflerine ulaşabilme noktasında önemli mesafe kat edilebileceği kanaatindeyim. Ancak daha önce de belirttiğim gibi, kriz yönetilebilir olursa!
Ülkemizde geçmişte yaşanan Gezi Parkı eylemleri, terör saldırıları, Rusya ile yaşanan uçak krizi, Covid 19 pandemisi gibi olayları düşündüğümüzde turizm sektörünü etkileyen birçok krizi gözlemleyebiliriz. Yaşanan bu olayların kriz yönetimi çerçevesinde proaktif bir şekilde yönetilip yönetilmediği de aklımıza gelen başka bir soru işaretidir. Ancak günümüzde ülkemiz turizminin kriz yaratan olaylara reaksiyon verememesi ya da geç reaksiyon vermesinin temel nedenini deniz–kum–güneş turizmi de olarak adlandırabileceğimiz temelinde kitle turizmine bağımlı olması olarak değerlendirebiliriz.
Turizmin hem 12 aya yayılıp daha büyük bir sektör haline gelmesi, hem de kriz dönemlerinden sert bir şekilde etkilenmemesi için, değerlendirdiğimiz stratejilerden birisi şüphesiz alternatif turizm yaklaşımlarına yönelim olmalıdır.
Alternatif turizm yaklaşımlarına yönelim ile birlikte tarihimizi, doğal güzelliklerimizi, güvenli bir ülkede yaşadığımızı, dünyanın en önemli jeopolitik konumuna sahip ülkelerden birisi olduğumuzu, ağırladığımız ya da ağırlama potansiyelimiz olan turistlere aktarabilsek daha verimli bir turizmden bahsetmiş olmaz mıyız?
Bu noktada karşımıza bilhassa uluslararası ilişkiler alanının bir kavramı olan yumuşak güç (Soft Power) kavramı çıkıyor! Yumuşak güç, ilk olarak 1990’larda ortaya atılan bir kavram olsa da günümüzde tüm devletlerin önemle üzerinde durduğu ‘insanilik temalı’ bir unsur olarak bilinmektedir.
Öyle ki Amerika Birleşik Devletleri’ni düşündüğümüzde Hollywood’da yayınladığı filmlerle hem Amerikan kültürünü dünyaya tanıtıyor, hem de büyük Amerikan markalarını işleyerek Amerika menşeili ürünlerinin satışını artırıyor. Biz ülkemizde I-phone kuyrukları görmedik mi?
Ya da İngiltere; dünyada önemli sektörlerden biri olan futboldan beslenerek, Premier Lig adı altında dünyanın en iyi ligi olarak dünyaya yalnızca bir maçın izlenmesini 15 milyon Euro gelir elde edebilecek şekilde satmıyor mu?
Her iki ülke de yaptığı faaliyetler için tüketicilerin satın alımlarının gerçekleşmesi adına her hangi bir zorlama yapıyor mu? Tabi ki Hayır! Tüm bu faaliyetler her iki ülkenin de satışlarını ya da kültür mübadelelerini yumuşak güç üzerinden yaptığını gösteriyor. Peki, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde önemli ekonomik girdiye vesile olan turizm sektörü, yumuşak güç olarak kullanılabilir mi? Cevap elbette evet!
Turizmin “yumuşak güç” olarak kullanılabilmesi için atılması gereken birinci adım ‘turizm bir güç unsurudur’ önermesinin, ülkelerin tüm birimleri tarafından kabul edilmesidir. Eğer ülkenizi tam anlamıyla bir turizm destinasyonu olarak kabul ederek, devlet ve milletin tüm unsurlarının turizmi yumuşak güç olarak değerlendirdiği, sistematik bir politikaya sahip olabilirseniz, turizmden istediğiniz verimi o zaman alabilirsiniz.
Örneğin, ülkemizde Türk İşbirliği ve Koordinasyon İdaresi Başkanlığı’nın (TİKA) Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin ekonomilerine destek vermesi, ortak tarih ve kültür varlıklarını korunması, Türkçe’nin kullanımının yaygınlaştırılması ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi gibi projeleri Orta Asya’dan gelen turist sayısındaki artışı da beraberinde getirmiştir.
Ancak, TİKA’nın yaptığı bu projeler devletin tüm yönetim kademelerinde tam olarak benimsenmelidir. Devletlerarası ilişkilerin azalmamasına paralel olarak, milletin tüm kademelerinde benimsenerek turist memnuniyetinin arttırarak gelecek turist sayısını daha da çoğaltıp ve etki alanınızı genişletebilirsiniz.
Ülkeler aslında turizmi yumuşak güç olarak zaman zaman bilerek ya da bilmeden kullanıyorlar. Turizme yönelik yapılan tanıtım faaliyetleri ülkeler açısından yumuşak güç kavramı içerisinde değerlendirilebilir.
Ancak, yapılan tanıtım faaliyetlerinin turizm sektöründe, gerek alt yapı, gerekse üst yapı bakımından yapılmış faaliyetlerle birlikte, kültür, din, mimari, doğal güzellikler, tarih ve elbette ki güvenlik algısı ile bütünleştirilmiş bir şekilde desteklenerek uygulanabilmesi ile turizmi yumuşak güç olarak kullanıp turizm hedeflerine ulaşabilmeyi sağlayabilir. Örneğin, Türk dizilerinin yabancı ülkelere satılması, Avrupa devletlerinin yabancı öğrenci mübadeleleri, Çin’in Konfüçyüs Enstitüleri, kültür odaklı belgeseller tanıtım faaliyetlerinde bir meta şeklinde kullanılmıştır.
Sonuç olarak ülkeler, gerek turizm sektörünün olağan akışında olumlamalar yapmak, gerekse turizm sektörü ekseninde oluşan kriz durumlarını yönetilebilir kılmak için, turizmi yumuşak güç olarak kullanabilirler. Belirlenmiş pazara yönelik, din olgusu, filmler, diziler, belgeseller, doğal güzellikler, tarih gibi unsurları metalaşmış kalıplarla turistlere sunabilirler. Bu şekilde alternatif pazarlar, yumuşak güç ile turizm pastasına dâhil edilebilir. Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Mehmet Nuri Ersoy’un açıklamalarında değindiği 125 ülkede yapılan turizm tanıtımları, turizmi yumuşak güç olarak benimseyecek güçlü bir tanıtım aracı olarak değerlendirilerek gözden geçirilebilir. Bu noktada turizm sektörü hâli hazırda yaşadığımız kriz döneminden en az hasarı alarak yoluna devam edebilecektir.
Unutmayalım ki ‘Turizm, önemli bir güç unsurudur!’