GM DERGİ ÖZEL HABER
Turizmde kriz, bir ülke turizm sektörünün ya da bazı işletmelerin, kontrol edilemeyen doğal afetler, sosyo-ekonomik değişmeler, terör ve çatışma, yanlış politikalar ve ya yönetim hatalarıyla büyük zararlara uğramasını, hatta iflas tehlikesi ile karşı karşıya kalmasını ve bu sorunları çözmede yeni bir organizasyon yapısının arayışı içine girmesi durumu olarak tanımlanabilir.
Kriz yönetimi ise, bu zararlardan en düşük kayıpla kurtulmayı sağlayacak doğru politikalar ve alınacak doğru önlemler ile geçirilecek süreci ifade eder. Kriz dönemlerinde yöneticiler çok hızlı karar vermek zorundadır. Karar vermeyi zorlaştıran en önemli etken bilgi eksikliği yani belirsizliktir.
Krizlere en fazla duyarlılığı olan turizm, çeşitli şekillerde çıkan krizlerden farklı biçimlerde etkilenmektedir. Krizler içsel ve dışsal etkenlerden kaynaklanabilir.
2015 yılında Rusya krizi, komşu ülkelerdeki iç savaş ve siyasi çekişmeler, sezon ortasına denk gelen seçim döneminin olumsuzlukları ile karşı karşıya krizlerle olduğumuz bir sezon bizi bekliyor…
Ama Türkiye olarak kriz ortamında nasıl bir yönetim biçimi sergileriz, krizden en az nasıl etkileniriz, nasıl önlemler almalıyız ve nasıl çabuk karar verelim konularını tartışma fırsatı bulamadık bile. Neden mi? Çünkü biz turizmin iki önemli oyuncusu olan acente ve otelci arasındaki ilişkinin derdindeyiz de ondan… Nedir bu ilişkideki sorun dersek eğer, otelcinin en büyük sorunu şuan KRİZ DEĞİL, GÜVENSİZLİK….
Biz otelciler, acentelerin krizi kullanarak bizlere ne numaralar çevirdiği şüphesiyle panikliyor, onlara güven duymuyor, hatta bazılarımız uykusuz kalıyoruz bu düşünce ile.
Peki; otelciler olarak bu korkuyu yaşarken, gerçekliği mi göz ardı ediyoruz, ne dersiniz?
Şuan öngörülerin belirsiz olduğu ve tahminlerin nasıl sonuçlanacağını bilmediğimiz bir sezonla karşı karşıya duruyoruz. Gerçek ise tabi ki sezonun başlayacağı nisan ve mayıs aylarında kendini bize gösterecek.
Şuan bizler acentelerin bize maske takıp takmadığının derdine düşmek yerine kriz ile karşılaştığımızda ne yapacağımızı düşünsek daha iyi olmaz mı?
Ülke olarak içinde bulunduğumuz duruma KORKU ya da ŞÜPHE ile bakarak zaman kaybetme ve gerçeği kaçırma gibi bir lüksümüz yok. Sektörün iki önemli aktörü olan acenteciler ve otelciler kendi iç savaşımızı bir kenara bırakıp karşımızda duran ve kötü sezon olarak adlandırdığımız süreç için el birliğiyle çözümler üretmeliyiz.
ASIL TEHLİKE
Avrupa pazarındaki deneyimleri ile bilinen Piksel Tur’un Sahibi Hamit KUK ise konuyu “Asıl Tehlike ” olarak adlandırıyor ve durumu bakın nasıl değerlendiriyor…
Turizm camiasının fuar maratonu başladı. Camia, tüm heyecanını iliklerine kadar hissederek sezona hazırlanıyor. Geçen bir buçuk ay içinde katıldığım tüm fuarlarda edindiğim ilk izlenim; hemen herkes heyecanının yanına bir de hafiyeliğini ekleyerek büyük bir merakla asıl sorunun cevabını bulma arayışına girişmesiydi. “2015 nasıl olacak?” Bu soru yıllardan beri hemen her fuarda herkesin birbirine sorduğu ve üzerinde derin konuşmaların yapıldığı en önemli konudur. Fakat bu senenin heyecanı geçmiş yıllardan biraz daha farklı gibi gözüküyor. Herkes bu yılın geçmiş yıllardan daha zor geçeceği konusunda hem fikir olmuş durumda. Peki, gerçekte durum nedir, işler bu yıl nasıl olacak?
Öncelikle şunu söylemek gerekiyor; dünyada turizm hareketleri her yıl artarak devam ederken, eldeki veriler bu artışın periyodik bir şekilde daha uzun yıllar artış yönünde devam edeceğidir. Tabii ki bu sevindirici bir haber ancak bizim için önemli olan bu artıştan ne kadar nasipleneceğimizdir. Son Dünya Turizm Örgütü verilerine göre seyahat edenlerin sayısı dünya genelinde 2014’te yüzde 4.8 artışla yaklaşık 1 milyar 140 milyon kişiye ulaşmış. 2015’te turist sayısında yüzde 3-4 arasında bir artış beklentisi var.
2014 yılında Türkiye’ye gelen yabancı ziyaretçi sayısında geçen yıla göre yaklaşık yüzde 6 artışla 35 milyon olarak gerçekleşmiştir. Aslına bakarsanız Türkiye’deki artış oranı Dünya standartlarına paralel gerçekleşmektedir. Ancak bu artışlar ülkemizdeki girişimci ruhun her yıl fazladan yarattığı yüzde 10’luk yatak arzına baktığımızda çokta yeterli gözükmüyor. Her yıl sunulan yatak arzı ile doğru orantılı bir artış hızı yakalamak zorundayız. Olaya sadece bu açıdan bakmak bile 2015 için “pabucun pahalı” olacağını gösteriyor.
Şimdi biz 2015’te bizi nelerin beklediğine bakalım. Hedef pazarlar ve bu pazardaki rakiplerimiz ne durumda?
Antalya için en önemli pazarlardan biri olan Rusya’daki devalüasyon, Ukrayna’daki siyasi krizler ve savaş endişeleri arttırdı. Diğer büyük bir pazar olan Avrupa’da ekonomik daralma her geçen yıl kendini tüketiciye hissettirirken 2014 verilerine göre hedef pazardaki iki büyük rakibimiz olan İspanya (64 milyon turist ) ve Yunanistan (24 milyon turist ) eski gücünü yakalayıp üstüne üstlük atağa geçmesi dengeleri alt-üst edecek gibi gözüküyor. Bu iki ülkenin yanında diğer bir rakibimiz Mısır’da ciddi kıpırdanmalar içinde sessiz sedasız sezona hazırlanıyor.
Aslında buraya kadar yazdıklarım herkesin bildiği veya bir tuşla kolayca öğrenebileceği şeylerdi. Yukarıdaki izlenimlerime çok önemli bir ilave yaparak değerlendirmemi tamamlamak istiyorum.
Böylesine puslu sezonlarda en pahalı şey olan zamanı efektif kullanabilmeyi tercih etmek gerekir. Bu nedenle sektörün iki önemli aktörü oteller ve acenteler bir araya gelerek swot analizi yapmalı, güçlü ve zayıf yönlerimizi ortaya koyarak ortak akıl oluşturmalı ve güçlü stratejiler geliştirebilmeliyiz. İşin doğrusu bu iken maalesef gidişat hiç de öyle gözükmüyor. Her iki tarafında birbirine karşı gardını alarak beklemeye başlaması ile güç ve zaman kaybı had safhaya ulaşacak ve atı alan Üsküdar’ı geçecektir. Sonuç olarak; asıl mesele, turizm camiamızda oluşan “kucağa oturma veya oturtma” havası ve bu bakış açısı üzerine konumlanmaya başlayan pazarlama biçimimizdir.
İşte 2015’te bizi bekleyen asıl tehlike budur!..