132
Vatan Gazetesi Yazarı ÖNCEL ÖZÇİZER, Alaçatı’yı kaleme aldı. gün geçtikçe Alaçatı’nın doğal yapısına sahip çıkılmadığını dile getirdi. İşte o yazı:
Çeşme çoktan beton yığınına döndü ama ortada bir avuçcuk köy kalmıştı, aslına uygun olarak yeniden canlandırılan.
Alaçatı’dan söz ediyorum tabii ki.
Bir takım güzel ve vizyon sahibi insanların tarihi ve kültürel dokusuna sahip çıkıp bozulmasın diye bu işlerden zerre anlamayan yerel yönetimlere yaptırımlar uygulattığı o beyaz köy!
Gelin de şimdi görün o köyü…
***
– Gümüldür, Kuşadası, Marmaris… Hiçbir farkı yok.
Kebapçı, ocakbaşı, nargileci çok moda…
– İki sene öncesine kadar ahşap tabela dışında tabela asmaya utanırdı insanlar. Göz zevkini ve sokakların bütünlüğünü bozmamak için özen gösterilirdi.
Naylonlara sarılmazdı barlar, restoranlar…
Şimdi ise, oya gibi işlenmiş her biri sanat eseri o ahşap tabelalar yerini büyük bir hızla ışıklı neonlara bıraktı.
Mekan isimleri, tam Bodrum barlar sokağı zevki : Çapkın, Şaşkın, Turşu, Curcuna…
***
– Ya evler?
O beyaz ve taş ev modası, özeni çoktan geçti.
Çeşme genelinde her yer ama her yer o sevimsiz dört köşe, gri taşlı, alüminyum balkonlu, modern(!) kibrit kutularıyla doldu.
– Ha en son ihanet de Alaçatı köy içinde canlı müziğe izin verilmesi oldu. Tebrik ederiz Muhittin Dalgıç Başkanı! Gerçekten, canlı müzik bu köye çok lazımdı!
Bu sene her mekandan bozuk ses düzeninde mikrofonu eline alıp bar bar bağıranların çatlak ses savaşlarına şahit olacaksınız yani, hazırlıklı olun.
– Bir, kurtarılmış bölge Hacı Memiş Mahallesi kaldı. Ama orası da bir iki seneye barlar sokağı kültürünün pençesinde zehirlenecek diye korkuyoruz.
Yazık oldu Alaçatı’ya be! Gerçekten çok ama çok yazık oldu!
Devlet topunu geri aldı!
Devlet sanatçılığı kadar saçma bir uygulama var mı acaba?
Sanat ve devlet memurluğu…
Sanat ve biat etmek…
Sanat ve erkin güvenli kanatları altına sığınmak…
Devlet için sanat yapmak…
Devletin şartlarında sanat yapmak…
Yazar ve okurken bile saçma!
Fakat bütün anlamsızlığı ve lüzumsuzluğuna rağmen “Devlet sanatçılığı ünvanı Levent Kırca’dan geri alındı” haberini görünce gayrı ihtiyari ‘İyi olmuş!’ demedim değil.
En başta, bu ülkede sanatçı ünvanı o kadar kolay kullanılıyor ki…
Eline mikrofon alan testere sesliye de sorsan sanatçı, sahneye çıkıp iki taklit yapan da sanatçı…
Levent Kırca da sarhoş taklidi, belden aşağının en pespaye örnekleri, hakaret, ama ağır hakaret, ve küfürle bezediği sanat hayatı (!) ile meşhur işte…
Üstelik koskoca devletin sanatçısı!
İdi, daha doğrusu… Bu ünvanı elinden alındı.
Devlet, mahalledeki toraman çocuk gibi, istemediği arkadaşını oyundan çıkarıp, topunu geri aldı! Korkarım şimdi yine boğazına fularını dolayıp kırmızı suratı ve tükürük saçan öfkesiyle kameralar karşısına geçecek ve diyecek ki ‘devlet benim muhalif tavrımdan korktu ondan ünvanımı geri aldı’.
Uzun süredir hoca bana taktı modunda zaten.
O ünvan alınmış, verilmiş açıkçası bizi orası ilgilendirmiyor. Sizi de ilgilendirmemeli Sayın Kırca!
Çünkü hoca sana takmadı…
Sen çok ama çok uzun süredir küfür ve hakaretten başka bir şey üretemediğin için, muhalif olmayı belden aşağı espriler yapmak zannettiğin için en fanatik izleyicilerini bile kaçırdın, küstürdün, saldırgan tavırlarınla bıktırdın.
Keşke artık sussan…
Hiç konuşmasan…
Duyduk ki bir film yapmışsın. Oynatacak salon bulabilirsen etrafında kimsenin kalmadığını sen de göreceksin.
Levent Kırca bir, İlyas Salman iki…
İnsanı komediden ve muhalif olmaktan soğutur bu ikili!