Sirius Deluxe Hotel Genel Müdürü İsmet Ergüleç GM Dergi’ye konuştu. 2016’dan, 2022’ye kadar Akdeniz’de turizm sektörünü ele alan Ergüleç “Gözümüz Antalya Diplomasi Forumu’nda barış umuduyla bekliyoruz” dedi.
Antalya turizmi, 2014 yılında zirve yapmış, o özgüvenle 2015’e girmişti ve her şey yolunda gidiyordu. Sezon sonu yaklaşırken, Rusya’nın talebi nispeten düşmeye başlamış ve Rus turistlerin konaklama ortalaması olumsuz yönde değişmeye başlamıştı. Çünkü düşen petrol fiyatları, Rubleyi de olumsuz etkiliyor ve Ruble, Dolar karşısında eriyordu. Yılsonunda ruble, yaklaşık yüzde 25 değer kaybetmişti.
Sektör, olacaklardan habersiz 2016 yılına girmiş ve öncü sarsıntıları hissetmeye başlamıştı. Dolar / Ruble paritesindeki ciddi hareketlilik, ardından yaşanan komşu ülkelerdeki karışıklıklar, Rus uçağının düşürülmesi, Ankara Gar, Atatürk Havalimanı, Sultan Ahmet, Reina terör saldırıları ve darbe girişiminin yanı sıra; Almanya, Avusturya ve dolayısıyla Avrupa birliği ülkeleri ile gerilen siyasi ilişkiler derken 2016 yılı, ziyaretçi sayısında ve gelirde turizm tarihimizin en kötü yılı olarak aklımıza kazınmıştı. Beklentiler alt üst olmuş, otellerin çoğu açılamamış, açılanlar yıl ortasında kapatmak zorunda kalmıştı. Yatırımcısından çalışanına kadar tüm kesimler krizi en derin şekilde hissetmiş gelecek yılı merak ve umutla bekler olmuştu.
Artık 2016’dan daha kötüsü olamaz diyerek başladığımız 2017 yılında, Rusya ile yaşanan kriz unutulmuş, yaralar sarılmış ve Rusya zirvedeki yerini geri almıştı. Aynı şekilde, Ukrayna da hızla ilerlemeye devam ediyordu. 2016’da önemini keşfettiğimiz İç Pazar, 2017’de de turizmcilerin gözdesiydi ve potansiyeli turizmcileri iştahlandırıyordu. 2017 yılında Rusya, diğer BDT ülkeleri ve iç pazardaki hareketliliğin aksine Avrupa kötüye gidiyor ve erken rezervasyon döneminde dahi bu hissediliyordu.
Almanya’daki düşüş sektörü derinden etkilemişti. İskandinavya, Hollanda, Polonya ve İngiltere geçmiş yılların ve beklentilerin gerisindeydi. Avrupalı turistlerin özellikle sezon sonu ve sezon başı gibi düşük dönemlere gösterdiği ilgi azalınca, sezon da tabiri caizse daha da kısalmıştı.
Kafalar karışıktı, ama özellikle Rusya ile yaşanan krizin aşılması umudu besliyordu. Evet, 2017 yılı 2015’ten kötü ama 2016’dan kat be kat iyiydi. Nispeten doluluklar artmış, 2016’da kapalı olan oteller yeniden açılmıştı. Bir önceki yıl yaşanan kriz, özgüveni yok etmiş ve paniği beraberinde getirmişti. Bu şartlar altında düşen talep ve kötünün iyisine razı olma refleksi ile dolulukların artmasına rağmen, fiyatlar oldukça düşmüştü. Ancak bunca olumsuzlukla beraber, 2018’e dair iyi sinyaller de gelmeye başlamıştı.
Tur operatörleri 2018 için ciddi kapasite artışı planlamış ve beklentileri de bu yönde olmuştu. Erken rezervasyonlar, geçmiş iki yılın aksine tüm pazarlarda artıştaydı. Özellikle İngiltere ve Polonya’da ciddi talep artışı görülüyordu.
2016 yılında yaşanan terör olayları, darbe girişimi, AB ile girilen gergin siyasi ilişkiler gibi birçok olumsuz gelişme sonrasında gerileyen turizmimiz, 2017 yılında nispeten oluşan güven ortamı sayesinde ziyaretçi potansiyelini de doğal olarak artırmıştı. Bu iki yıl içinde, bahsi geçen sebeplerle “Türkiye tatili” tercihinden vazgeçip; İspanya, Yunanistan vs. gibi ülkeleri tercih edenlerin, bu ülkelerdeki yüksek fiyat, turist yoğunluğu ve düşük hizmet kalitesi gibi eleştirileri dile getirdiklerini de duyuyor ve 2018 tatilleri için tekrar ülkemizi seçtiklerini görüyorduk.
Evet 2018 gümbür gümbür gelmişti. Hemen hemen tüm pazarlarımız, eski güçlü konumlarına geri dönmüştü. Ancak, kriz yıllarında sektöre can veren iç pazar, 2018 yılında döviz kurlarındaki ciddi artış sonrasında biraz da kenara itilmişti.
2018 yılı sonunda herkes mutluydu. Türk turizmi 2016’nın derin yaralarını kısa sürede sarmış, 2017’de toparlanma sürecine girmiş, 2018’de ayağa kalkmış ve 2019’da koşmaya hazır hale gelmişti.
Beklenildiği gibi de oldu. 2019 yılında Türk turizmi ve bölge turizmi rekora koşarken, Türkiye bir dönemler hayal gibi görünen, yıllık 40.000.000 ziyaretçi sayısını Antalya ise 15.000.000 ziyaretçi sayısını aştı. Belki de 2019’a dair hatırlanacak tek olumsuz şey dünyanın en büyük ve en eski seyahat acentelerinden Thomas Cook’un Eylül ayında iflasını açıklamasıydı.
Son üç beş yıl içinde en iyi ve en kötüyü yaşayan sektör, 2020’ye de son gaz girmişti. Sezonun nabzının tutulduğu fuarlardan da iyi haberler geliyordu. 2019 Ekim ayında Antalya’da düzenlenen ATF fuarında ilk olumlu sinyal alınmış ardından Kasım Ayı’nın ilk haftasındaki WTM İngiltere fuarından ve kasımın ikinci yarısında gerçekleştirilen TT Warsaw Polonya fuarından, satışlarda artış haberleri gelmiş ve özellikle bu iki pazarın, potansiyelleri itibariyle Türk turizmin geleceğinde daha da önem kazanacağı konuşuluyordu. Kısacası 2020 bomba gibi geliyordu, oteller konseptlerini geliştirmeye çalışıyor, tadilat ve yenilemeler son hızıyla devam ediyordu.
Bu arada fısıltı gazetelerinde, kulislerde Çin’de yaşanılan bir virüs salgını konuşulmaya başlamıştı. 17 Kasım 2019 tarihinde Çin’in Hubei bölgesinin başkenti olan Vuhan’da ortaya çıkan virüs salgını, 2020 Ocak ortasında büyüme göstermiş ve ilerleyen zamanlarda Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya-Pasifik’te yer alan çeşitli ülkelerde yaşanan virüs vakaları rapor edilmeye başlamıştı. 11 Mart 2020’de “Dünya Sağlık Örgütü” tarafından “küresel salgın” ilan edilmiş, 13 Mart 2020’de Avrupa’nın artık korona virüs krizinin merkez üssü hâline geldiği bildirilmişti.
Alman Turizm Endüstrisi Federal Birliği Başkanı Michael Frenzel, her yıl Mart ayında düzenlenen ve dünyanın önemli turizm fuarlarından olan ITB’nin iptal edildiğini duyurduğu açıklamada, “Aldığımız karar ne kadar acı verici olsa da, aynı zamanda tek doğru karardır ve sorumluluk gerektiren bir eylemdir. Konuklarının güvenliği ve sağlığı turizm sektörünün için en büyük öncelik olmuştur” demişti.
Aynı dönemde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın yaptığı ‘Korona virüsünün şu anda Türkiye’de olma ihtimali çok yüksek’ açıklaması tüm turizmcileri tedirgin etmiş ve panik başlamıştı. Mart ayıyla birlikte seyahat yasakları, sokağa çıkma yasakları gibi birçok kısıtlamayla birlikte, turizm sektörü neredeyse durma noktasına gelmiş ve sene başındaki umut yerini büyük bir karamsarlığa bırakmıştı. Kimse ne yapacağını ve ne olacağını bilmiyordu.
2019’da dünya genelinde uluslararası turist sayısı 1,5 milyara ulaşırken, uluslararası turizm harcamaları da 1,5 trilyon doları aşmıştı. Ancak salgının başlamasının ardından, önce Asya-Pasifik bölgesinde, sonra da dünya genelinde turizm durma noktasına gelmişti bile. Dünya Turizm Örgütü’nün 21 Nisan 2020 tarihli bir çalışmasında, Mart sonunda dünya çapında otel rezervasyonlarında yüzde 75’i aşan bir azalma olduğu vurgulanıyordu.
Türkiye de virüsten nasibini almıştı. Neredeyse seyahat kısıtlamaları ve sokağa çıkma yasaklarının azaldığı dönem olan Haziran ortalarına kadar tabiri caizse Türk turizminde yaprak kıpırdamamıştı. Tıpkı 2016 yılında olduğu gibi birçok otel, 2020 yılında kapılarını açmamış ve yüzbinlerce turizm emekçisi işsiz kalmış veya yılın sadece bir çeyreğinde çalışma fırsatı yakalayabilmişti. Yılsonunda hem ziyaretçi sayısı hem de gelirde dramatik bir düşüş yaşanmış, bir önceki yıla göre turizm geliri, 2020’de yüzde 65 azalarak 12 milyar dolara gerilemişti.
Sektör yorgundu, 2016 ve ardından 2020 çok yıpratıcı olmuştu. Sektörün tüm paydaşları sessizce ve biraz da ürkek, 2021’e girmeye hazırlanıyordu. Evlerde, işyerlerinde her akşam yeni vaka sayısı ve ölüm sayıları takip edilir olmuştu. Hayatımıza HES kodu, pcr testi gibi yeni ve alışık olmadığımız türden kavramlar da girmişti.
2021 başlarında tünelin ucunda ışık görünmese de, zamanla pandeminin ilk yılında yaşanan karmaşa ve korku azalmış yerini baharla birlikte umuda bırakmıştı. Dünyanın her yerinde, pandemiye rağmen seyahat ve sokağa çıkma kısıtlamaları yumuşatılmaya başlanmış, ekonominin de bir şekilde desteklenmesi gereğinin farkına varılmıştı. 2020 yılında kapalı kalan oteller, artık 2021 yılında belirsizliğe rağmen açılma kararını vermişti.
Türkiye 2021 yılında, bir önceki yıla oranla yüzde 88,08 artışla toplam 30 milyon 38 bin 961 ziyaretçi ağırladı. 2021 yılı turizm geliri ise yine bir önceki yıla göre yüzde 103,02 artışla toplam 24 milyar 482 milyon 332 bin dolar oldu.
Antalya, 2020’deki büyük kaybın ardından, 2021’de toparlanma sürecine girdi. Antalya’ya 2021’de gelen toplam turist sayısı, 2020’ye göre yüzde 164 artışla 9 milyon 81 bin 502 kişiye ulaştı.
2019 yılının aynı döneminde 15 milyon 211 bin turist sayısına ulaşan kent, bu yıla göre yüzde 40’a yakın kayıp yaşadı.
Sonuç olarak, sektörün paydaşları yılsonu itibarıyla kötünün iyisine ulaşmış, tünelin ucunda ışığı görmüş ve umutla 2022 hesaplarını yapmaya başlamıştı. Her ne kadar 2019’dan 2020’ye geçerken kurulan hayaller kadar büyük olmasa da herkes 2022’den çok şey bekliyordu, dünya genelinde çoğu yasak kaldırılmış, insanların tatil iştahı kabarmış, rezervasyonlar bir önceki yıla göre kat be kat artmıştı.
Virüsün gücünü yitirdiği, yaz başına doğru tamamen etkisini yitireceği konuşulur olmuştu.
2022’de, belki de 2019 sayılarına ulaşacağını kurgulayan turizmciler gelir ile ilgili kaygılarını büyük oranla rafa kaldırmış, ancak yüksek enflasyon, artan personel ve enerji maliyetleri ciddi gider artışı olacağı kaygısını beraberinde getirmişti, ama olsundu! Hele turist gelsin gerisi kolaydı. Her şey çok güzel olacaktı!
Ta ki, Ukrayna & Rusya gerginliğinin, 24 Şubat 2022 tarihinde, Rusya’nın Ukrayna topraklarına girmesiyle fiili çatışmaya dönüşmesine kadar.
Dünya çalkalanıyordu. Başta ABD ve AB üye ülkeleri, Rusya’ya uygulayacakları yaptırımları açıklamaya başladılar.
Bu yaptırımlar finans, seyahat, sosyal yaşam, sanat, spor gibi birçok alanı kapsamaktaydı.
Görünen o ki, hem Rusya hem de Ukrayna’dan, ülkemize doğru olan turizm hareketi; uğranan fiziki yıkımlar, bu ülke paralarının ciddi değer kayıpları, uçuş yasakları, psikolojik çekinceler, finansal engeller ve benzer birçok konudaki belirsizlik sebebiyle kesintiye uğrayacak.
Şimdi gözlerimizi Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Rus ve Ukraynalı mevkidaşlarıyla 10 Mart’ta Antalya Diplomasi Forumu’nda yapacakları görüşmeye diktik, barış umuduyla bekliyoruz.