Adil Gürkan: “COVİD-19 Sonrası Turizm İçin Bir Risk Analizi”
Adil Gürkan’ın “COVİD-19 Sonrası Turizm İçin Bir Risk Analizi” adlı yazısını GM Turizm ve Yönetim Dergisi okurları için paylaştık.
Kriz fırsat demektir.
Bu klişe cümleyi, dini imanı para olan endüstriyel kapitalizmin amentüsü misali bir yaklaşımla tekrarlamıyorum. Krizden nasıl rant üretilir sorusu ile ilgisi yok.
Yaşanan krizin, etik fırsatlar getireceğine inanıyorum.
Bu kriz, insanoğlu için yeni gereksinimler ortaya çıkaracak. İnsanların birçok konuya bakış açısı kökten bir değişime uğrayacak. Doğa, önünde diz çöküp bir kez daha af dileyen insanoğluna kayıtsız kalamayacak, son kez bağışlayacak.
İnsanlar evlerde geçirdikleri zaman zarfında çok okumuş, çok öğrenmiş, çok tazelenmiş olacaklar. Dünü, bugünü ve yarını farklı değerlendirecekler.
***
Madde ve mana terazisi dengeye gelecek
Çalışmaya, dinlenmeye, tatile, tüketime, beslenmeye ve ilişkilere daha insani anlamlar yüklemeye başlayacaklar. Madde ile mana terazisi dengeye gelecek.
Yaşanmakta olan devasa izolasyon, genç yaşlı herkesi, yaşamı sorgulamaya yönlendirecek.
İnsanoğlu, hayatın sadece çalışmaktan ibaret olduğu şartlanmasını kıracak. Kendisine daha çok zaman ayırması gerektiğini keşfedecek. Max Weber denilen kapitalizm kuklasının geliştirdiği Protestan iş ahlakı tarihin çöp tenekesini boylayacak.
Tatil kavramı zihinlerde daha geniş bir alana yayılacak. Bu kavramın sınırları genişleyecek.
Muhtemelen, yılda bir kez çıkılıp, daha ne olduğunu anlamadan, yorgun argın eve dönülen bir angarya olmaktan çıkacak.
Deniz, güneş ve kum önemini korumakla beraber, daha rafine tatil seçenekleri yükselecek.
Yine muhtemelen, daha uzun süreli tatiller yılın 12 ayına dağıtılacak.
***
Bu gün itibarıyla insanların gündeminde tatil yok.. Ama
Şimdi, bütün dünya, öncelikle canını kurtarmanın derdinde ve herkes evine kapanmış durumda, bir müjde borusunun çalmasını bekliyor.
Can derdinin yanı sıra, bir gelecek kaygısı zihinleri cehennem ateşi gibi yakıyor.
Evlere kapanmış aileler, giderek bütün benliklerini kuşatan bir can sıkıntısı yaşamaktalar.
Bu güne kadar hep çalışmış, üretmiş, eğlenmiş, gezmiş, tozmuş, dostları ile zaman ve mekan paylaşmış insanlar, şimdi, kendilerine giderek daha dar gelen evlerde patlamamak için çareler arıyorlar. Öfke ve bunalım nöbetleri geçirenlerin sayısı giderek artıyor.
Şu aşamada tatil insanlara dağların ardında bir hayal gibi geliyor..
***
Burada biraz mizah yapalım.
İnsanlar bu güne kadar hiç eğilmedikleri kimi becerilerine yüklenmiş durumdalar. Can sıkıntısı herkesi yaratıcı işler yapmaya yöneltiyor.
Kimi mutfak becerilerini geliştiriyor.
Kimi ekmek, pasta, simit alanında uzmanlaşmış.
Kimi ise, körelmiş müzik yeteneklerini parlatıyor.
Şiire saran var.
Hikaye yazan var.
Anılarını kaleme alan var.
Örgü ören bile var.
Laf aramızda, bütün bunlara zaman ayıranların, satranç, briç gibi beyin sporlarına pek ilgi duymamaları da oldukça şaşırtıcıdır.
Oysa satranç ve briç antrenmanı zihnin keskin taraflarını biler.
***
Sadede gelelim; Turizmin geleceği ne olacak?
Genelde turizm ve özelde otelcilik için herkesin kafasında sorular var.
Dünya virüs saldırısını atlattıktan ve hayat normale döndükten sonra, otelciliği nasıl bir süreç bekliyor? Özellikle tatil otellerinin kaderi ne olacak?
Otelcilik yaşayacak mı?
Tatil ve genelde konaklama için farklı seçenekler mi ortaya çıkacak?
İzolasyon ve sosyal mesafe yaklaşımı, bir refleks olarak bilinçaltımıza kodlanıp varlığını devam ettirecek mi? İnsanlar, seyahat ve tatillerde, toplu modeli bypass edip bireysel seçeneklere mi yönelecekler?
Tatil, eğlence, beslenme, tatil aşkları, velhasıl bir bütün olarak sistem nereye savrulacak?
Bu soruyu objektif bir bakış açısı ile cevaplandıralım.
***
Bütün bu sorulardan önce gelmesi gereken başka bir merak konusu var.
Bu soruların doğru cevapları, bir başka sorunun cevabında saklı aslında…
Otelcilik, bu konsepti ile devam edecek mi?
İnsanlar, başta tatil olmak üzere, sağlık, iş, spor, sanat merak vb. nedenlerle seyahat etmek için yeterli neden ve motivasyona sahip olacaklar mı?
Bu soruyu cevaplandırdıktan sonra ikinci soruya geçebiliriz.
Başta deniz güneş ve kum olmak üzere, Türkiye’mizin turizm bölgeleri gelecekte de tatilci çekecek mi? Deniz, güneş ve kum cazibesini sürdürecek mi?
***
Hepimizi rahatlatacak cevabı baştan verelim; Evet.
2020 kış aylarının insanlığa yaşattığı gerginlikler ve korkudan sonra tatil, insanlar için zorunlu bir terapi gereksinimi olacak.
İnsanlar aylarca tıkılıp kaldıkları evlerden, kent ve kasabalardan kurtulup farklı mekanlarda, farklı ülkelerde, bir hafıza detoksu yapmak için can atacak.
Doktorlar, psikiyatristler hastalarına sıcak bölgelere tatile gitmeyi tavsiye edecek.
İŞ dünyası, kopan bağlantıları ve kanalları tamir etmek için her zamankinden daha çok seyahate çıkacak. Büyük bir trafik patlayacak. Şehir otelleri ayağa kalkacak.
Yaşamın temel taşı, D vitamini. En kolay yol bol bol güneşte kalmak. Stresten bunalıma girmiş Kuzey halkları Akdeniz’in güneşine, adeta ibadete gelir gibi koşacaklar.
Sadece sahiller değil, doğanın her bir parçası gezginlerin seyahat ajandasına girecek.
İnsanlar iş, dinlenme ve seyahat üçgeninde, en çok zamanı ve kaynağı seyahate ayırmaya başlayacaklar. Keşif merakı tavan yapacak.
Dolayısı ile pazar daralabilir. Ama bitmez.
***
Ama tatilden ve otellerden beklentiler farklılaşacak
Baştan belirtelim. Sistemler küçülecek.
Yüzde yüz denetlenebilir boyutlara inecek.
Yaşanan krizin insan beynine kodladığı en büyük ihtiyaç hijyen ve temizlik olacak.
Bu iki kavram, insan zihninde, dikkat aşamasından takıntıya kadar uzanan bir skalada kendisine yer bulacak.
Zira minicik bir virüs insanlara sağlığını korumak için hijyenin ne kadar önemli olduğunu facia boyutuna varan derslerle kanıtlamış oldu.
Artık, her insanın önceliğinin, virüslere karşı güvende olmak ve hastalanmamak olduğunu bilmek gerekiyor. İnsan son virüs salgınından dersini aldı.
***
Geçmiş pazarlama cümlelerini unutun
Artık reklamlara, afişlere, broşürlere bol bulamaç serpiştirdiğiniz, özgüven patlamasının bir ürünü olan tesis övgülerini unutmanız gerekecek.
Pazarlama çalışmasına “ Bizim otelimiz…” klişesi ile başlayanların ve rakiplerinden üstün olduğunu kanıtlamaya girişenlerin ağızlarının tam ortası fırıncı küreğinin hedefi olacak.
Artık müşteri konaklayacağı oteli seçerken dikkat edeceği kriterlerin en başına hijyeni ve temizliği yerleştirecek. Müşterisine yüzde yüz hijyen güvencesi veren oteller kazanacak.
Pazardaki bu yüksek hassasiyeti doğru okuyan ve bu konuda yeniden yapılanmayı en önce başaran oteller güven kazanacak.
Hijyen artık hayati bir kavram ve bunu ilk sahiplenen oteller bu alanda lider olacak.
***
En önemli özellik-Hijyen
Otellerde hijyen kavramının anlamı, kapsamı, etkisi tamamen değişecek.
Bu kavram otelciliğin temel etkinliklerinden birisi olacak.
İşletmede bir hijyen sorumlusu istihdam etmek ve bütün bu alanı ona emanet etmek yeterli bir politika olmayacak.
Virüs çok acı bir şekilde öğretti.
Otellerde hijyen alanı mutlaka güçlü ve organize bir yapıya emanet edilmeli.
Artık bu iş olağanüstü bir bilgi ve detaylara dikkat gerektiriyor. Esasen otellerde bir Hijyen Departmanı oluşturmak bile tartışılmalı.
***
Kitle turizminin geleceği ne olacak?
Kişiye özel hizmetin ön plana çıkacağı bir döneme giriyoruz.
Bu itibarla, otellerde çok kalabalık restoranları ve herkesin elini süreceği açık büfeleri bir kez daha düşünmekte yarar var.
Yaşanan bu acı deneyimden sonra insanların çok kalabalık restoranlarda, barlarda bir arada olmak istemeyeceğini şimdiden öngörmek gerekiyor.
Büyük otellerimizde ortak kullanım alanlarını küçültmek bu soruna bir çözüm olabilir.
Restoranlar bölünür. Masaya ve kişiye özel servise geçilebilir. Bunun formülü bulunabilir.
Alakart siparişler için teknoloji kullanılmalıdır. Müşteriler gerek odalarındaki TV’lerden ve gerekse telefonlarındaki uygulamalardan sipariş verebilirler.
Hijyen- Bu 6 harflik kelime işin anahtarı olacak
Müşterinin aklında, rezervasyon aşamasından oteldeki odasına girene kadar en öncelikli soru hijyen olacak. Zihni devamlı olarak bu hususu sorgulayacak.
***
Her malzemeye mutlaka hijyen standardı getirilmeli
Müşteri hizmetine sunulacak bütün malzeme hijyenik uygulamadan geçtikten sonra özel ambalajlarda sunulabilir.
Bu malzemeler, odalara konulacak buklet, havlu, oda tekstili başta olmak üzere, yiyecek ve içecek ünitelerindeki çatal, bıçak, bardak, her şeyi kapsar.
Müşterinin tatil boyunca temas edeceği her şeyde yüzde 100 garanti verilebilmelidir. Her malzeme %100 hijyen garantisi ile kullanıma sunulmalıdır.
Bir sonraki yazıda, otellerin atması gereken somut adımları anlatacağım.
Öyle görünüyor ki, mesleki hafızamızda biriktirdiğimiz ne varsa hepsini çıkarıp, günümüzün gerçekleri ile temizleyip tekrar kullanıma sokmamız gerekecek.
Tepeden en alta kadar her otel çalışanı kendisini yenilemeli. Mesleki hassasiyetlerinin en başına hem kendisinin, hem çalışma arkadaşlarının hem de müşterisinin sağlığını koymalı.
Oteller artık birer biyolojik, kimyasal ve zihinsel arınma merkezine dönüşmeli.
Adil Gürkan’ın Diğer Yazılarını Okumak İçin Tıklayınız!