Herkes turizmi kurtarıcı sektör olarak görmüyor. Bazı yörelerin sakinleri, fazla turist “belalından uzak durabilmek için önlem bile alıyor. Amaç, doğal veya tarihi miraslarını koruyabilmek.
Santorini (Yunanistan): Güney Ege’deki bu Yunan adası, bembeyaz evleriyle, bir masal kitabından çıkmış gibi. Günde 10 bin turistin geldiği, 15 bin nüfuslu Santorini için önlem almak gerekiyordu. Liman İdaresi, günlük turist sayısını sekiz bine düşürdü. Çünkü turistlerin yüzde 90’ı gezi gemileriyle adaya geliyordu. Rakamın önümüzdeki yıllarda daha da düşürüleceği tahmin ediliyor. Önceki adı “Kalliste” (En Güzeli) olan adanın halkı, “Kaliteli bir hizmet vereceksek ve çevremizi koruyacaksak, daha fazla turisti kaldıramayız’ diyor. Santorini limanları, Yunanistan’ın 2015’te trafik yükü en yoğun limanlarıydı.
Mogao-CavesMogao Grottoes (Çin): Ülkenin kuzeyindeki bu mağaralar, son yıllarda turistlerin ilgi odağı olmuştu. Buradaki sanat eserleri bin yıllık bir döneme yayılıyor. İlk mağaralar, MS 366’da ortaya çıkarılmıştı. Bir zamanlar İpek Yolu’nun üzerinde olan mağaraların çevresinde 492 de tapınak var. Son keşif 1900’de yapıldı ve mağaraların kütüphanesi de bulundu. Fakat Çinli yetkililer de kalabalık turist gruplarının çevreye zarar verdiğini fark ettiler ve turist sayısını günde altı binle sınırlandırdılar. Sınırlamadan önce bölgeyi günde 10 binden fazla turist geziyordu. Sınır aşıldığı anda bilet satışı yapılmıyor.
Barcelona (İspanya): Ülkenin en çok ziyaret edilen, Katalonya’nın merkezi Barcelona’da son bir yıldır, otel inşa etme lisansı verilmiyor, henüz yılda altı milyon olan turist sayısına bir sınırlama getirilmedi. Ama belediye başkanı ile turizm idaresi arasındaki tartışma her yaz daha da kızışıyor. Turizm idaresi, turist sayısının azalmasıyla bölge ekonomisinin büyük bir darbe göreceği iddiasında. Almanlar zaten bir süre önce kentte otomobil üretimini durdurmuş ve binlerce kişinin işsiz kalmasına neden olmuştu. Turizmcilere göre bir de turizm faaliyetleri azaltılırsa kent halkı çok daha zor durumda kalacak. Kentte halen 35 ‘i beş yıldızlı olmak üzere 519 otel mevcut. En çok da mimar Antoni Gaudi’nin eserleri ziyaret ediliyor.
Venedik (İtalya): Bu satırlar kaleme alındığında Venedik, dev gezi gemilerinin limana girişini protesto eden gösterilere sahne oldu. Zaten 40 bin grostondan büyük gemilere izin verilmiyordu. Ana karayı saymazsak 117 küçük ada üzerine kurulu kentin halkı, uzun zamandan beri büyük/küçük bütün yolcu gemilerini ve turistleri istemiyor. Fakat henüz resmi bir girişim yapılmış değil. Halk, Venedik’in eskisinden daha hızlı bir şekilde batmakta olmasını turistlerin çokluğuna bağlıyor. Limanlar, iskeleler, göller, kanallar, sokaklar, her gün en az 80 bin turistin istilası altında. MÖ 10’uncu yüzyılda kurulan bölgenin halkı, sulak arazi ve adalar sayesinde düşman saldırılarından korunuyordu. Bugün adaları, 410 köprü birbirine bağlıyor.
İzlanda: Avrupa’nın kuzeybatısında izole edilmiş gibi duran İzlanda, bugün rekor sayıda turist ağırlıyor. Son on yılda adaya giden turist sayısı, her yıl ya İkiye ya da üçe katlandı. Bunun sebeplerinden biri, İzlanda’ya Avrupa’dan uçan ucuz havayolu şirketlerinin türemiş olması. Aslında adanın nefes kesen coğrafyası en büyük sebep. Yanardağlarıyla, korkutucu kapkara toprağıyla, akarsu ve golleriyle, geceleri ortaya çıkan ve Aurora Borealis olarak bilinen kuzey ışıklarının görsel şöleniyle İzlanda, eşsiz bir ada. İzlandalılar turist istemiyor değil. Ama yeni oteller inşa edilmesi, altyapının genişletilmesi için zamana ihtiyaçları var. Bunun için de turist sayısını şimdilik sınırlamayı düşünüyorlar.
Bhutan: Eskiden nerede olduğunu haritalarda bile bulamadığımız Bhutan, bugün turistlerin gözdesi. Güney Asya’da, Himalayaların doğusunda, adeta dağlarda yuvalanmış gibi duran kasabaları ile çok fazla turist ağırlayamayan ülke, çareyi turistlere bilet kesmekte bulmuş. Turistler, ülkede geçirdikleri gün başına 200 dolar ödemek zorunda. Hindistan, Bangladeş ve Maldive Adalarına pasaportunuz varsa ücret alınmıyor. Vize vermeyi de zorlaştıran bu Budist krallık, ülke içindeki her tür geziyi de sıkı bir şekilde denetliyor. Ülkenin en ilginç özelliği, BM üyesi ve 52 ülke ile diplomatik ilişkisi olmasına rağmen, BM Güvenlik Konseyi’nin beş üyesiyle hiçbir bağının bulunmaması.
Skellig Michael (İrlanda): İrlanda’nın güneybatı ucunda küçük bir ada. Hiçbir özelliği olmayan bu adayı, Yıldız Savaşları meşhur etti. Dizi filmin, “Güç Uyanıyor” adlı bölümü bu adada çekildi. Daha sonra altıncı yüzyıldan kalma manastın, mezarlığı ve terk edilmiş yapıları, UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Günde sadece 180 turistin adaya girmesine izin var. Fazlası kabul edilmiyor. Mağdur olmamak için çok dikkatli hareket etmelisiniz. Hem 180 kişi arasında olduğunuzdan emin olmalısınız hem de gezi içindeymiş gibi gösterilen Dünya Mirası ilan edilmiş bölgelere yapılacak gezilerden uzak durmalısınız. Yoksa adaya ayak basamadan geri dönmeniz işten bile değil.
Lord Howe Adası (Avusturalya): Doğanın bütün güzelliğini cömertçe sergilediği adalardan biri. Tasman Denizi’nde volkanik bir ada. 1800’lerde balina avcılığı nedeniyle oldukça fazla nüfusa sahipti Avcılık yasaklanınca İkinci Dünya Savaşı’nın bittiği 1945’ten bu yana turizme ağırlık verdiler. Sydney ve Brisbane arasındaki sahile 330 mil uzaklıkta kalan bu adaya giriş de günde 400 turistle sınırlı. Bu nedenle adayı gezmek istiyorsanız, Sydney uçağına binmeden, bu ada için rezervasyon yapmanız şart. Adaya tek ulaşım, havayoluyla. Çok zor da olsa, bir tekne kiralayıp gitmeniz, size ayrıcalık tanımıyor. En sevilen etkinlikler; dalış, kuş izleme, sörf ve balıkçılık.
Antartika: Güney Kutbuna mümkün olduğu kadar yakın olmak istiyorsanız, bu gezi tam size göre. Burası hiçbir ülkenin tekelinde değil. Fakat 1959’da imzalanıp 1961’de yürürlüğe giren Antarktika Antlaşması, turistik gezileri sınırlıyor. O yıllarda turistlerin, bu yüzde 98’i donmuş kıtaya gideceği tahmin bile edilmiyordu ama bugün turizm şirketleri gerekli izinleri, bu antlaşma çerçevesinde almak zorunda. 2016 itibariyle bu antlaşmaya 53 ülke imza attı. Buna göre kıtanın korunması, sadece bilimsel amaçla kullanılması, askeri etkinliklerin yasaklanması sağlanıyor. Karaya bir defada 100 kişiden daha fazla turistin ayak basmasına izin verilmiyor. 500’den daha fazla yolcusu olan gezi gemilerinin bölgeye gitmesi ise yasak.
Machu Picchu (Peru): ABD’li tarihçi Hiram Bingham’ın keşfettiği 1911 yılından bu yana maceraperestler, İnka’lardan kalan, 2 bin 430 metre yükseklikteki bu 15’inci yüzyıl yapımı kaleye gitmek için her tür imkanı kullanıyordu. Bu yolculuk yakın zamana kadar bile kolay değildi. Önce başkent Lima’ya gitmeli, oradan trenle Cuzco’ya geçmeliydiniz. Rehber tutup, çadır ve erzakları eşeklere yükleyerek dağlara tırmanmaya başlardınız. Aşırı sıcak, nem, sürüngenler ve zehirli böcekler arasında üç-dört günde Machu Picchu’ya ulaşırdınız. Yorgunluk atacağınız bir otel bile olmazdı. Bugün var. Ama artık ünlü kaleye, günde iki bin 500’den fazla turist kabul edilmiyor. Bunun için önceden bilet almalısınız.
Galapagos Adaları (Ekvator): Ekvador’un 565 mil batısında yer alan volkanik takımadalar. Başka bir gezegenmiş hissi veren doğası içinde turistlerin en çok görmek istediği türler, deniz iguanaları ve albatroslar. İngiliz doğa bilimci ve jeolog Charles Darvvin 1831’de Beagle adlı gemiyle buraya gitmiş ve türleri sınıflamaya çalışmıştı. UNESCO’nun 2007’de Miras Listesi’ne aldığı bu adalar, coğrafyasının ve vahşi yaşamının korunması için turist sayısını sınırlandırıyor. Korunan alanlara giriş yasak değil. Ancak kısıtlı sayıdaki turist grubunun başında, lisanslı bir rehberin bulunması zorunlu. Bu da yetmiyor. Üreme dönemi gibi ekolojik şartlar nedeniyle turlar iptal edilebiliyor. Biraz şanslı olmalı, attığınız her adıma da dikkat etmelisiniz. Çünkü adaların yüzde 97’si koruma altında.