“Rusya nereye gidiyor? Kriz ortamında bardağın dolu ve boş yarısı…” Başlıklı haberi sizlerle paylaştık. 2015 turizminde ana pazarımız Rusya’nın durumuna dair işte ayrıntılar…
SUAT TAŞPINAR’ın kaleminden// Kırım’ın Rusya’ya ilhakı ile başlayan, Doğu Ukrayna’daki iç savaşla alevlenen, Batı’nın Rusya ile köprüleri neredeyse attığı yaptırımlarla doruğa çıkan kriz sürüyor. Bu zor dönemin ekonomik faturası da hem Rusya hem de AB için kabarmaya devam ediyor. Rublenin önlenemeyen düşüşü, petrolün 80 dolara yaklaşması gibi unsurlar piyasaları sarsıyor. Peki Rusya açısından nasıl bir gelecek gündemde? Kriz ortamından nereye gidilecek? Bu soruya bardağın yarısına dolu ya da boş diyenlerin bakış açılarını listeledik. Rusya kamuoyuna ve medyasına yansıyan yorum-görüşleri şöyle özetlemek mümkün:
NİSPETEN İYİMSER OLANLARA GÖRE…
– * Yaptırımların Rusya ekonomisi için olumlu tarafı da az değil. “Gereksiz ithalat” için yurtdışına akan müthiş dövizde ister istemez frene basıldı. Rusya DTÖ üyesi olarak ithalatta yasaklama getiremezdi ama yaptırım ortamında “doğal yasak” oluştu ve özellikle lüks tüketim için harcanan paralar azaldı.
– * Rublede yaşanan kimine göre değer kaybı, kimine göre gizli devalüasyon geniş zamana yayılarak yapıldığı için ülke içinde bir panik havası oluşmadı. Ruble yılbaşından beri yüzde 25 değer kaybetmesine rağmen mevduatların ezici çoğunluğu hala rublede, hala bankalarda.
– * Pahalı ruble yüzünden ülke içinde üretim yapmak ve mal satmak çok zorlaşmıştı. İthalat daha mantıklıydı. Oysa son dönemde döviz kurundaki değişim iç üreticinin, yerli sanayinin işine geldi. İç pazarda yerli malı ağırlığı artmaya başladı.
– * Rublenin değer kaybetmesi sayesinde Rusya’da bütçe açıklarını kapatmak kağıt üstünde de olsa daha kolaylaştı. Putin’in en çok önemsediği sosyal politikaları uygulamak, maaşları ödemek de… Yani bir yere kadar devalüasyon hükümet için “Hızır gibi” yetişen bir çözüm oldu. Çünkü Kırım krizi yüzünden işler bu noktaya gelmese de aslında Rusya ekonomisi sıkıntılı bir döneme giriyordu. Onları halka anlatmak zor olacaktı. Oysa şimdi tüm sıkıntılar için “Sebep Kırım’ı almamız ve Batı’nın ambargosu” diye halkın “makul” göreceği gerekçeler söylemek kolaylaştı.
– * Rusya’nın yıllardır en büyük dertlerinden biri oluk oluk akan petrol paralarının verdiği tembellikle “iğneden ipliğe her şeyi ithal etmek” idi. Yaptırımlar bu alışkanlığı zorunlu olarak sekteye uğrattı. Şimdi herkes “İthalata bağımlı olmaksızın içeride ne üretebiliriz?” diye kafa yoruyor.
– * Özellikle AB ülkelerinin yaptırımları çok uzun süre devam ettirme ihtimali düşük. Çünkü bir yandan Euro bölgesinde tehlike çanları çalarken, yıllardır AB ekonomisinin “kurtarıcı meleği” olan Rusya’yı “Ukrayna uğruna” defterden silmenin maliyeti AB için de her geçen gün katlanarak artacak. Rusya ile toplam ticaret hacmi neredeyse Türkiye’ninki kadar olan ABD’nin siyasi hesaplarla sert tavrını uzun süre sürdürmesi anlaşılabilir bir durum; ama AB’nin müthiş ekonomik bağımlılık yaşadığı Rusya’ya uzun süre duvar örmesi kendi ayağına kurşun sıkması demek. AB’nin yaşlı nüfusunun yüksek standartlarını devam ettirmesinin önemli bir “sponsoru” Rusya gibi AB’den pek çok mal ve hizmeti satın alan Ruslar. Otomotivden lüks giyim kuşama, gayrı menkulden turizme AB “Rusyasız” çukurdan zor çıkacağa benziyor. Çünkü diğer yandan Çin ekonomisi de yavaşlıyor.
– * Batı ile restleşme, Rusya’da halk nezdinde on yıllardır eksikliği hissedilen “ortak payda-ortak ülkü” konusunda umulmadık bir “çimento” rolü oynamaya başladı. SSCB yıkıldıktan sonra “vahşi kapitalizm”e dönüşen serbest piyasa ortamında sadece kendi çıkarını düşünen bir halk tipi ağırlık kazanmıştı. Son dönemde dışarıdan gelen ambargo baskıları yüzünden “Bize bizden başka dost yok” anlayışı yükselmeye, vatanseverlik modası yaygınlaşmaya, yerli malı tüketimi teşvik edilmeye, lider Putin’e destek artmaya başladı.
– * Yıllardır zirvelerde dolaşan petrol fiyatları Rusya’da “milli tembellik” ortamı yaratmıştı. Herkes “Doğal gaza bağımlılıktan kurtulmalıyız” diyordu ama petro dolarlar akmaya devam ettiği için uygulamada fazla bir şey yapılmıyordu. Şimdi petrolün 80 dolara doğru çekilmesiyle yumurta kapıya dayandı. Rusya artık “denizin bitebileceğini” gördü ve bıçak kemiğe dayandığında çözüm üretmek mümkün olabilir.
– * Bardağın “dolu tarafı” diye görünebilecek bir başka şey de Putin’in krizde izlediği politika. Bir yandan Kırım için ve ABD’nin tek kutuplu dünya liderliğine karşı “taviz vermez” tutumunu sürdürüyor. Ama köprüleri yakmamaya dikkat ediyor ve ambargocu ülkelerin özellikle iş çevreleri ile iyi ilişkileri koruyarak “işbirliğine hazırız” mesajı veriyor. Yani “vuruyor” ama aynı zamanda “dinliyor”.
– * Batı için her şeyden önce kendi çıkarı gelir. Ukrayna’nın toprak bütünlüğü, uluslararası hukuk, demokrasi vb. deseler de son tahlilde kendi çıkarlarının büyük zarar gördüğü yerde “U dönüşü” yaparlar. Bir saatten sonra Kırım sorununa Batı’nın bakışı “Pire için yorgan yakmaya değer mi?” olabilir.
– * Her kriz yeni fırsatlar yaratır. Piyasada küçük oyuncular silinir, güçlüler daha da güçlenerek ve Pazar paylarını büyüterek çıkar. Rusya sonuçta dünyanın doğal kaynakları en zengin ülkesi. “Düşüş” sonsuz değildir ve bir yerden sonra “yükseliş” başlar. Yeter ki suyun yüzünde kalmayı bilin.
NİSPETEN KÖTÜMSER OLANLARA GÖRE…
– * Bardağın yarısını “boş görenlere” göre kriz daha da derinleşeceğe benziyor… Çünkü iki taraf da geri adam atmayacağa benziyor. Rusya’nın rezervleri uzun süre izolasyona dayanmaya yetmez. Bankaların, şirketlerin Batı’dan uzun vadeli borçlanma imkanı kalmadı. Devletin kendi dış borçları makul sınırlarda olsa da, devlet şirketlerinin ve özel sektörün borçları büyük. Rezervleri buna harcamak ekonomiyi daha da zora sokacak… İflaslar gelebilir.
– * Özellikle ABD açısından söz konusu olan “Putin’i iktidardan edene kadar” devam etme kararlılığında olan tamamen siyasi bir operasyon. Kırım olmada bir başka gerekçe yaratılıp yine düğmeye basılırdı. Zaten Rusya ile çok ciddi ticaret hacmi olmayan ABD, kendi dayattığı dünya düzenine karşı gittikçe “çıkıntılık” yapmaya başlayan Putin’e karşı “imha operasyonu” yürütüyor. Bu yıkıcı operasyona AB’nin, özellikle de Rusya’da büyük ekonomik çıkarları olan Almanya’nın ABD tarafından nasıl “kayıtsız şartsız” dahil edildiği hala tartışılıyor.
– * Petrol fiyatlarındaki düşüş, gelirlerin ve rezervlerin erimesi, sosyal harcamaların kısılamaması, ülkede rüşvet ve yolsuzluk ortamının yok edilememesi Rusya’da sorunları katlanacağına ve yılbaşından sonra işlerin daha da sarpa saracağına işaret ediyor.
– * Ekonomik sıkıntılar arttıkça, rublede değer kaybı sürdükçe Rusya’da devletin para piyasaları ve sermaye transferi üzerinde etkisi-baskısı artabilir, bu sermaye kaçışını arttırabilir, bu da işleri daha zor sokabilir. Yani eğer serbest piyasa ekonomisi şartları zorlanırsa bir “sıkıntı sarmalı”na girilebilir.
– * Rusya’yı uzun süredir canlı tutan “talep ekonomisi”ydi. Kredi kanallarının açık olmasıyla halk sürekli tüketiyor, mal ve hizmet satın alıyor, Pazar büyüyordu. Şimdi kredi kanalları kısıldı, gelirler azaldı, döviz bazında reel gelirler eridi. Bu da halkı tüketimden alıkoyacak. İnsanlar daha az mal alacak, daha az dışarıda yemek yiyecek, daha az tatile gidecek ve ekonominin çarkı duracak.
– * Ekonomik sıkıntılar derinleşirse devamında Rusya için asıl büyük tehdit sosyal-politik huzursuzluklar ve patlamalar olabilir. İşler iyi giderken halk iktidardan memnudur ama ekonomik olarak hayatı zorlaşmaya başladığında destek de azalır, umulmadık sorunlar da ortaya çıkar.