Başlığa aldanıp da, kesin ‘’marka olmanın önemi’’ ile ilgili bir makale okuyalım bari derseniz ciddi hüsrana uğrarsınız, zira kişisel ya da kurumsal olarak marka olmanın önemini vurgulayan yüzlerce makale çoktan kaleme alındı bile. Aslında muhteviyatında biraz ironi içeren bir makale benimkisi ve okuduğunuzda hah bak işte falanca tamda burada yazıldığı gibi biri demeniz kuvvetle muhtemel, çünkü bu tür insanlardan bolca var hayatımızda.
Marka, bir işletmenin mal veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayınlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretleri içerir diyor google amca.
Dolayısı ile bin bir güçlük ve zahmetle ortaya çıkardığınız tümüyle kendinize ait bir ürünün tanımı bu şekilde yapılıyor günümüz iş dünyasında. Elbette ki afili bir isim ve yanar döner bir logo ile iş bitmiyor, onun altını doldurmak isengard’ a ( ayzıngard L.O.R. ) tırmanmaktan zor yemin billah. Bunu başarabilende var, tabela markası olmakla yetinende, külliyen kişisel seçimle alakalı hassas bir mevzu.
‘’Markayı kurduk, altını da iyi kötü doldurduk, e hadi birde markalı bir yönetici atayalım da işimiz gücümüz rast gitsin’’ demek bu aralar gayet moda. Sanılanın aksine marka yönetici her daim markaya değer katamayabiliyor. Bilhassa ‘’ben filanca otelde şöyle yaptım, böyle uçtum, iki kere zıpladım, üç perende attım, kuş kondurdum, tüy diktim’’ şeklinde sıkça yakın geçmişine atıfta bulunanlar bir vakit sonra damakta mayhoş bir tat bıraktıkları gibi, marka sahibinin gözünde de ‘’kopyacı’’ konumuna terfi ediyorlar.
Yaratıcılık ALLAH vergisi çok önemli ve ne yazık ki herkesin sahip olamadığı muhteşem bir değer. Buna sahip olanlar günceli takip ettikleri, araştırdıkları ve kendilerini sürekli eğittikleri vakit başarı onlar için kaçınılmaz oluyor. Aksi takdirde size ait olmayan uydur, kaydır fikirlerle gidebileceğiniz en fazla iki tesis ötesi, ne yazık ki sonrasında kanallar tıkandığından daha az ücrete daha küçük markalara biat etmek ‘’ekmek parası’’ kontenjanından kaçınılmaz durum halini alıyor.
Başkasına ait marka üzerinden kimlik tarifi yapanlar ise bu makalenin asıl müritleri. Altın vuruş misali uçmanızı sağlayan okşanmış EGO’nuz bir süre sonra size ait olmayan markayı fazlaca sahiplenmenize, sonrasında ise ‘’ben olmazsam olmazdınız’’ deme noktasına dahi getirebilir, aman dikkat. Al koçum buda otelin tapusu, bize öyle bir değer kattın ki dayanamadık ailecek oteli sana vermek istedik, al tepe tepe kullan !. Şimdiye dek patronun kızını pembe panjurlu ev vaadi ile kandırıp evlenen şanslı centilmenler haricinde yukarıdaki senaryoya denk gelen olmamıştır herhalde, zira böyle bir dünya yok. 60 dönüm arazi içerisinde KRAL kılığında dolaşıp havasını atan çoğu GUCCİ ve ARMANİ kataloglarından fırlamış görüntüde göğsü bağrı açık EGO bağımlıları, muhtelif konular vesilesi ile kapı önüne konuldukları an façası bozulmuş dövüş horozu misali ortadan kaybolmayı kar sayıyorlar. Ancak, kibarca ve ona yakışır biçimde el sıkışarak ayrıldığı markayla vedalaşan gerçek yönetici sokağa çıktığı an itibari ile adı ile anılmaya başlanıyorsa işte O kişinin kendinden başka markaya ihtiyacı yok demektir, zaten o çoktan MARKA olmuştur bile !.
Emir HEPOĞLU TRIO TO DO