İğnesi yok, çuvaldızı çok hayatlar yaşarız. İşletmeyiz iğneleri kendimize, çuvaldızımız ise çoktur, batırıveririz her yerde, her zaman ve herkese. Beğenmek zordur, beğendirmek de elbet, zevkler ve renkler vardır, tartışılmadıkları tartışılır. “Havuz problemleri” hep olsa da hayatın içinde, çözümler yine kendi içinde ama arayana çoktur. Bakar ve görmezken kimse, gerçekten görmek için bakana, görmek pekala mümkündür.
Konu derin, bir çırpıda anlatmak zor, hani “Nerden başlasam, nasıl anlatsam…” diye başlardı bir Erol Evgin şarkısı, “İşte öyle bir şey” bizimkisi de…
İşte öyle bir şey ki, başarıya giden yolun “biz” kelimesinden geçtiğini anlatır. Başarıyı sahiplenirken söze “biz” diye başlamayı, hataya gelince “ben neresindeyim” diye iğneyi kendine batırabilmeyi anlatır. “İç bükey” bakmayı, hayatı sorgulamaya “kendinden” başlamayı anlatır.
Sözün özüne dönelim ve devam edelim; “iğneler” her daim yanımızda olsun, “çuvaldızlar” ise kilitli dolaplarında kalsın.
İğne & Çuvaldız 1
Hedef harika bir para kazanmak değildir, harika “bir iş” çıkarmaktır.
Turizm sektörünün uzun ve meşakatli yollarında, çalışan arkadaşlarımızla zaman zaman yaptığımız ara performans görüşmelerinden birinde, bir bellboy arkadaşımız, “hedefin nedir?” sorusuna “en çok bahşişi almak” gibi kısa, net ve çok anlaşılır(!) bir cevap vermişti. Arkadaşımıza bu samimi cevabı için teşekkür ettikten sonra o zaman, karşısına şöyle ekledim: “Herhangi bir iş yaparken, bireysel yada kurumsal, hedefimiz salt para kazanmak değildir, olmamalıdır. Esas fiil, esas hedef; yaptığımız işle, ortaya koyduğumuz enerji ve çabayla, hep bir mükemmeliyet ve gelişmişlik arayışı içerisinde, herkesin kalbini çalmak, gönülleri kazanmaktır. İşi yapış şeklimiz doğru ve amaçlara uygun ise eğer, devam eden ve gelecek sonuçları da bizim istediğimiz gibi olma yoluna girer. Pek tabi, bu sonuçlara “bahşişler” de dahil…”
Her iş adamı için altın kural şudur: “Kendini müşterinin yerine koy.” -Anonim
İğne & Çuvaldız 2
“Rüya” diye adlandırma, ona “Plan” de.
Hayalleri olmakla, hayalci olmak arasındaki hassas çizgi ve farkı en erkenden farkeden, gereklerini yerine getirme yolunda adımlarını cesaretle atabilen, başarısız denemeleri tecrübe hanesine yazıp dersler çıkarabilen ve bir sonraki hayat sahnesine bu öğretilerle daha kuvvetli çıkabilenler şüphesiz rüyalarına “en hızlı” ulaşanlar olacaktır. Yanıltmasın, buradaki hız kelimesi bir “hedeflere ulaşma sürati” ifadesi değil, bir “hedeflere ulaşma kararlılığı” ifadesidir. Yürüdüğünüz yoldaki azim ve kararlılığınız, rüyalarınızın (planlarınızın) gerçekleşmesine hizmet edecek ana karakteristiklerdir.
“Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür. Hayal gücü ise her yere.” – Albert Einstein
İğne ve Çuvaldız 3
Atanmışlar değil, “adanmışlar” zafere götürür.
Ne kadar yakınındayız zaferlerin ya da ne kadar uzağında, bilemeyiz bulunduğumuz yerden. Tarife sığmaz gerçi; zorluklar aşılmak, engeller geçilmek içindir. Başarmak içinse bunu, dimdik bir “duruş” gerekir. Sahne almak gerekir. Performans gerekir. Beklediğimiz yerde olmaz, adım atmak gerekir. Ya çıkarsa demeden ki; gerçekten o piyango bize çıkmaz, bir şeyler “edinmek” için çok ama çok çalışmak gerekir. Ufuktaki “Akdeniz” için adanmak gerekir, adanmış olanlarla yol almak gerekir. El ucu ile tutanlarla, atananlarla yol alınmaz; zaferleri getiren, adanmış karakterler, adanmış işçilikler, adanmış hayatlardır.
Bir konser çıkışında ünlü kemancı Fritz Kreisler’in bir hayranı ona doğru koşarak coşkuyla, “Sizin kadar güzel keman çalabilmek için bütün hayatımı verirdim” der. Kreisler cevap verir: “Ben verdim.” – George B. Shaw
İğne ve Çuvaldız 4
“Hiç bir şey” değiştirmeden, hiç bir şeyi değiştiremezsin.
M.Ö 535-475 yılları arasında Efes’de yaşamış olan filozof Herakles’in söylemindeki gibi “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”. “Değişimle gelişim” ya da “gelişimle değişim”, olası tüm tarifler yapana göre değişse de, özünde değişim; “fark yaratmaya” hizmet eder. Tarihi yazmış olanlar fark yaratanlardır. Fark yaratmak ise yine çok çalışmaktan, durmaksızın üretmekten, değişim ve gelişimi özümsemekten geçer. Hayatı, döngülerin içinde tüketilmiş cisimler olarak yaşamak değil, o döngülere yön veren isimler olarak yaşamak asildir. Zira cisimler geçici, isimler ise kalıcıdır.
“Dün akıllıydım, dünyayı değiştirmek istedim. Bugün ise bilgeyim, kendimi değiştirdim.” – Mevlana
İğne ve Çuvaldız 5
Zamana dost olan kazanır.
Sıradan bir bakışla görürüz ki; her bir yeni günde, hep aynı zaman dilimine uyanırız, vakit aynı cins vakittir, saatler, günler, yıllar hep aynı uzunlukta. Farklı olan, o aynı cins zaman dilimlerine sığdırılmış hayatlardır. Hepimiz mevcut “anlarımızı” yaşarken, bir yandan bugünümüzü geçmişe dönüşlerle teraziye koyar, bir yandan da “günü en iyi anlayan” olmaya çalışırız, kendi iç zaman tünelimizde yolculuklar yaparız. İşte bu yolculukların içinde zamanla gelişen “zamana dost olmak” kavramı, bizi mutluluk yolculuklarımızda varmak istediğimiz limanlara taşıyacak en önemli kilometre taşlarındandır. Ötesinde ise, “yaşamak için öğrenmek” ile “öğrenmek için yaşamak” arasındaki farkı yine zaman içinde en erken ve en hızlı farkeden zihinler, rüzgarın götürdüğü değil, kendi tayin ettikleri rotalarda daha uzun ve soluklu yol alırlar.
“Hayata yeniden başlasaydım, saniyelerin nabzını tutardım.” – Dostoyevski
İğne ve Çuvaldız 6
Fark yaratan söylemler değil, eylemlerdir.
Hepimiz zaferler istiyoruz iş alanlarımızda, peki kaçımız bunun gerektirdiği teri sahada döküyoruz, dökme yolunda kıyasıya mücadele ediyoruz. Bu soruya burada vereceğimiz cevap ardı ardına bir araya gelmiş masum kelimelerden ibaret olacaktır, ancak sonuçları almak hayatta sadece ve sadece “sahada” mümkündür. Hareket ve eylem, her zaman söylenecek sözlerden daha fazla ses getirir. Hareket berekettir. Hareket hayattır, aksiyon hayatidir. Hayaller kendiliğinden gerçekleşmez, başarı için harekete geçmek gerekir.
“Sormak yerine harekete geçin. Herhangi bir şan ya da ödül beklentiniz olmadan kendinizi feda edin. Eğer görmek istediğiniz mucizeler ise, o mucizeleri siz yaratın. Ancak bu şekilde kendi kaderinizi yaşarsınız.” – Ludwig van Beethoven
İğne ve Çuvaldız 7
Ögretmen öğretmez, öğrenci öğrenir.
Öğretmen anlatır, paylaşır, gösterir, tamamlar, donatır. Şahsiyetlerinde sadece onlar değil; hayatın akışındaki durum, yaşanmışlıklar, tecrübeler de yine her daim öğreticidirler olarak hayatımızdaki en iyi öğretmenlerdir. Tüm bu ve diğer başlıklarda, “öğretme” fiilinin anlam kazanması ise ancak “öğrenme arzusu ve çabası” ile birleştiğinde ortaya çıkar. Sözün özünde iş öğretmende değil, öğrencide biter. Daha iyi bir yarın için sadece istemek yetmez, iki katı daha fazla kazanabilmek için, üç katı daha fazla öğrenme çabası içinde olmak gerekir, öğrenen “öğrenci” olmak gerekir.
“Öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar” – Robin Sharma
Kalın sağlıcakla!
134