İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılan 2021 Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’na (COP26) katılan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve TÜDAV Başkanı Prof. Bayram Öztürk ve Manisa Celal Bayar Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ergün Taşkın, Akdeniz’de endemik olan deniz çayırlarının korunmasının Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda en etkin yol olduğunu belirterek, katılımcıları bilgilendirdi.
İskoçya’da 197 ülke temsilcilerinin katılımı ile 31 Ekim -12 Kasım tarihleri arasında düzenlenen konferansta küresel ısınma ve sera gazı salınım oranlarını azaltma amacıyla ne yapılabileceği ele alındı.
Prof. Dr. Bayram Öztürk ile Prof.Dr. Ergün Taşkın, konferansta son 50 yılda Akdeniz’de deniz suyu sıcaklığının yaklaşık 1.5 derece arttığını, tahminlere göre 2100 yılında deniz seviyesinin 1 metre artacağını ve bundan Akdeniz sahil nüfusunun 3’te 1 oranında etkileneceğini vurguladı.
Prof. Dr. Bayram Öztürk, Akdeniz kıyılarındaki şehirlerin en az yarısının 2050 yılında iklim değişikliğinden ciddi olarak etkileneceğini, başta İstanbul olmak üzere deniz kıyısında bulunan bütün yerleşimlerin ayrıntılı uyum planlarını yapmalarının önerildiğini sözlerine ekledi.
“TEK HÜCRELİ BİTKİSEL CANLILARIN YAŞAM DÖNGÜSÜNDEKİ DEĞİŞİKLİK BİZLERİ DE ETKİLEYECEK”
Prof.Dr. Öztürk, iklim değişikliğinin sadece karayı etkilemediğini solunan havanın yüzde 50’sinden fazlasını sağlayan denizlerde de iklimlerin çok çabuk değiştiğini vurgularken, “Denizlerdeki oksijen üreten fabrikalar olan tek hücreli bitkisel canlıların yaşam döngüsündeki düzenin değişmesi bizleri de etkileyecek. Çünkü nüfusun önemli bir kısmı kıyılarda yaşıyor, Türkiye’de 27 il kıyısal alanda bulunuyor. Kıyılar ekosistemin en nazik, en doğurgan ama bir o kadar da kırılgan alanlarıdır. Kıyılarda yaşayan insanlar denize, suya, balığa bağımlı, günlük yaşamları denizle iç içedir” dedi.
Türk bilim insanları Türkiye’nin iklim değişikliğine karşı en büyük silahı veya savunma aracının Akdeniz’de endemik bir tür olan deniz çayırları veya bazı bölgelerde ‘Deniz Eriştesi’ olarak bilinen latince ismi ‘Posidonia oceanica’ olan çiçekli bitkiler olduğunu katılımcılara anlattı.
40 metre derinliğe kadar yaşayan bu çiçekli bitkilerin Türkiye’de de koruma altında olduğu ancak kıyısal balıkçılık, teknelerin rastgele çapa atmaları, turizm ve kirlenme gibi etkenler nedeniyle tehdit altında bulunduğuna dikkat çekildi.
Bu bitkilerin yayılımında özellikle son 30 yılda görülen gerilemelerin özellikle Ege ve Akdeniz’de büyük kentleşmiş bölgelerin yanı sıra liman tesislerinin çevresinde kolayca görüldüğü vurgulandı.
Akdeniz’de endemik olarak bulunan deniz çayırlarının Türkiye kıyılarındaki azalma ve çekilmesinin mutlaka durdurulması gerektiğini kaydeden Prof.Dr. Bayram Öztürk, “Çünkü bu çayırlar yabancı istilacı türlere ve iklim değişikliğine karşı bizleri koruyan ana habitatlar yani yaşam alanlarıdır” diye konuştu.
“ULUSUMUZUN BU PAHA BİÇİLMEZ DOĞAL SERMAYESİNİN KORUNMASI GEREKİYOR.”
Bunun yanı sıra ömrünü tamamlayan Posidonia yapraklarının akıntı ve dalgalarla kıyıda banketler oluşturarak kıyı çizgisini koruduğu,, erozyonu önlediği, ürettikleri oksijen nedeniyle ‘Denizlerin Akciğerleri’ olarak bilindiği açıklandı.
Ekolojik ve biyolojik özellikleri ile karadaki ormanlara eşdeğer fonksiyonu olan Posidonia oceanica çayırlarının ekosisteme yıllık hektar başına 16 bin Euro ekonomik fayda sağladığı ifade edilen sunumda Türkiye’nin sahip olduğu 14 bin 486 hektarlık bir deniz çayırı alanını büyütmesi gerektiği belirtildi.
Prof. Dr. Ergün Taşkın, şunları söyledi: “Denizel biyolojik zenginliğiyle bilinen Akdeniz Havzası, yerel türlerin çoğunun tehdit altında olduğu bir sıcak nokta artık. Daha şimdiden taş mercanlar, yılan balıkları ve vermitid teraslar ani sıcaklık değişimlerinden, tuzlanmadan ve ani yağışlardan etkilenerek kırılgan hale gelmeye başladılar. Her ne kadar ülkemizin atmosferde toplam karbon salınımındaki oranı yüzde 0.6 gibi küçük bir oran olsa bile değişim yani uyum çalışmaları için tedbirler almalıyız. Tabi ki tüm biyolojik çeşitlilik unsurlarıyla birlikte ulusumuzun bu paha biçilmez doğal sermayesinin korunması gerekiyor.”